🐿️ Zekat Ve Sadaka Ile Ilgili Vaaz
XYfxJ4. 24 Şubat 2022, 1439 Kayıtsız Üye Ramazan vaazları istiyorum Ramazan ayı hakkında bana vaaz örneği yazar mısınız ? Cevap ramazan vaazları RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ Allah Kuran’da iman eden kullarına birçok emir ve tavsiyelerde bulunmuş, onlara çeşitli ibadetler bildirmiştir. Bu ibadetlerin herbirinin müminler açısından sayısız hikmetleri bulunmaktadır. Allah’ın yüceliğini takdir edebilen ve Kuran’ın ruhunu kavramış olan Müslümanlar derin derin düşünerek bu hikmetlerin büyük bir kısmını kavrayabilirler. Ramazan Ayı da Müslümanların hikmetlerini iyi düşünüp kavramaları gereken bir öneme sahiptir. Çünkü Ramazan Ayı gerek hikmet yüklü mübarek Kuran’ı Kerim’in indirildiği gerekse Müslümanların yüksek bir kardeşlik ruhu içinde toplu olarak Allah’ın farz kıldığı oruç ibadetlerini yerine getirdikleri ay olması açısından özel bir önem taşımaktadır. Allah Kuran’ın Bakara Suresi’nde bu ayın ve oruç ibadetinin önemini ve ne şekilde uygulanması gerektiğini şöyle açıklamaktadır. شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِى اُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَنْ كَانَ مَرِيضًا اَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيّاَمٍ اُخَرَ يُرِيدُ اللهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللهَ عَلَى مَا هَدَيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ Ramazan ayı… İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve hak ile batılı birbirinden ayıran apaçık belgeleri kapsayan Kur’an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu kolaylık sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz. Bakara Suresi 185 Ayette geçen ifadeden de açıkça anlaşıldığı gibi bu aya şahit olan tüm Müslümanların, Allah’ın kendilerine gösterdiği kolaylıklar çerçevesinde oruç ibadetlerini yerine getirmeleri gerekmektedir. Bu hem Müslümanların Rabbimiz olan Allah’ın yüceliğini ve kendilerine karşı ne büyük bir lütuf sahibi olduğunu anlamaları, hem de bu büyük rahmet karşısında Rabbimizi şükrederek tesbih etmeleri açısından son derece önemlidir. Bir ay boyunca Allah’ın Kuran’da bildirdiği bu emrini tutan ve sınırlarını aşmayan müminler nefislerini terbiye ederler. Bunun yanısıra diğer ibadetlerini yerine getirirken de nasıl bir nefsani terbiye içinde olmaları gerektiğini anlamış olurlar. Bu kavrayış bir insanın bir yandan kendi nefsini daha yakından ve tarafsız olarak tanımasını sağlarken, diğer yandan da böyle bir eğitime ne kadar ihtiyacı olduğunu anlamasını sağlar. Diğer yandan insan hayatının her alanında aldığı bu özel terbiyenin nimetlerinden yararlanır. Çünkü nefsini terbiye etmiş -yani elindeki nimetlerin Allah’a ait olduğunu ve acizliğini fark etmiş- bir insanın hayatında bir takım değişiklikler meydana gelir. Böyle bir insanın dünya görüşü olaylar karşısındaki tepkileri ve yorumları farklılaşır. İnsani yönü ön plana çıkar. Allah’ın nimetleri olmadan yaşamanın imkânsız olduğunu açlığı yaşamak suretiyle uygulamalı olarak tespit etmiş bir kişinin bakış açısında çok olumlu değişiklikler meydana gelir. Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri de Ramazan Ayı’nın ve oruç tutmanın bu yöndeki hikmetlerine eserlerinde geniş yer ayırmıştır. Ramazan ayı sırasında tutulan orucun kişinin nefsini terbiye etmesinde ve Allah’a yakınlaşmasında önemli etkileri olduğunu bir sözünde şu şekilde ifade etmiştir. "İşte Ramazan-ı Şerif’teki orucun çok hikmetleri hem Cenab-ı Hakkın rububiyetine hem insanın hayat-ı içtimaiyesine hem hayat-ı şahsiyesine hem nefsin terbiyesine hem ilahi nimetlerin şükrüne bakar hikmetleri var."1 Yüce dinimiz İslâmiyetin yapılmasını emrettiği her şeyde bilebildiğimiz veya bilemediğimiz nice hikmetler, nice yararlar vardır, haram kıldığı, yasakladığı şeylerde de sayılamıyacak kadar zararlar vardır. Dinimiz insanlar için yararlı olan hiç bir şeyi yasaklamamış, zararlı olan hiç bir şeyi de emretmemiştir. Oruç tutmanın da insanlar için maddî, manevî bir çok hikmet ve yararları olduğu için bütün ilâhî dinlerde emredilmiştir. Biz bu vaazımızda orucun yarar ve hikmetlerinden bir kısmına temas etmek istiyoruz. Şehevî Arzulara Gem Vurur Oruç şehevî arzulara gem vurur, insanı kötülüklerden uzaklaştırır, iffetini korur. Nitekim Ramazan orucunun farz olduğunu belirten ayet-i kerimenin sonunda bu husus açıkça belirtilir; يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ "Ey iman edenler! Oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi, sizin üzerinize de yazıldı/ farz kılındı. Umulur ki oruç sayesinde kötülüklerden korunursunuz."1 Sahâbe-i kiramın en alimlerinden biri olan Abdullah b. Mes’ud şöyle rivayet edilmiştir Rasûlüllah beraberdik, şöyle buyurdu "Kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Çünkü evlenmek, gözü harama bakmaktan daha fazla korur, iffeti de daha fazla muhafaza eder. Evlenmeye gücü yetmeyen kimse ise oruç tutsun. Çünkü oruç insanın şehvetini kırar." Dinimiz insan tabiat ve yaratılışına uygun ilâhî bir dindir. İnsanın tabiî arzu ve isteklerinin normal ve meşru yollarla giderilmesini emretmiştir. Yaratılışları icabı erkekler kadınlara karşı, kadınlar da erkeklere karşı ilgi ve arzu duyarlar. Bu, gayet tabiî ve normaldir, hatta neslin devamı için zaruridir. Dinimiz insanın yaratılışında mevcut olan bu tabiî arzunun giderilmesi için evlenmeyi meşru kılmış, imkanı olanların evlenmesini emretmiştir. Bazen insan çeşitli sebeplerden dolayı evlenme imkanı bulamayabilir, ya da uzun müddet ailesinden uzak olabilir. Bu sebeple karşı cinse rağbeti artabilir. İşte Peygamber Efendimiz bu durumda insanın iffetini muhafaza etmesi için oruç tutmasını tavsiye etmiştir. Çünkü oruç şehevî arzuları kırar, gem vurur. Yukarıdaki hadis-i şerifte bu husus açıkça ifade edilmektedir. Oruç Nefsi Terbiye Eder Nefis, yaratılışı icabı kötülüğe meyyaldir, devamlı kötülüğü ister, insanı şerden şerre koşturur. Kur’an-ı Kerim’de Yusuf şöyle dediği belirtilir وَمَا اُبَرِّئُ نَفْسِى اِنَّ النَّفْسَ لاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ اِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّى اِنَّ رَبِّى غَفُورٌ رَحِيمٌ "Ben nefsimi temize çıkarmak istemem. Çünkü nefis olanca gücü ile kötülüğü emreder. Ancak Rabbimin merhamet ettiği müstesnadır. Şüphesiz ki Rabbim Gafurdur, Rahîmdir; çok affeden, çok merhamet edendir." 2 Oysa Yusuf Züleyha’nın hile ve tuzakları karşısında nefsine hakim olmuş, iffet timsali bir peygamberdir. O, böyle derse her zaman nefislerine mağlup olabilen diğer insanların durumlarını siz düşünün. İnsanı Güçlüklere Katlanmaya Alıştırır Oruç insanı güçlüklere katlanmaya ve meşakkatlere karşı tahammüle alıştırır. İnsanda sabır duygusunu geliştirir, onu olgunlaştırır. Bu sebeple Peygamber Efendimiz "Oruç sabrın yarısıdır." 3 buyurmuştur. Sabredenlere ise hesapsız mükafat verilecektir. Yüce Rabbimiz Zümer Sûresi’nin onuncu ayetinde اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ"Şüphesiz sabredenlere mükâfatları hesapsız olarak ödenecektir." buyuruyor. İnsan devamlı rahat, konfor ve bolluk içerisinde bulunamayabilir. Hayat aynı şekilde devam etmeyebilir. Talih aynı şekilde insanın yüzüne gülmeyebilir. Bu sebeple oruç, insana ileride karşılaşabileceği güçlük ve meşakkatlere karşı hazırlık eğitimi yaptırır. Ramazan ayının her zaman aynı mevsime gelmeyip bütün mevsimleri dolaşması, böylece senenin degişik ay ve mevsimlerinde oruç tutulması, insanı her mevsim şartlarında açlık ve susuzluğa alıştırır. Bu yönüyle oruç, bir sabır eğitimidir. Hayatta sabretmesini bilenler muratlarına ererler. Nimetin Kadrini Bildirir Denizdeki balıklar suyun kendileri için ne kadar önemli, hayatî bir nimet olduğunu suyun içerisinde iken anlayamazlar. Ancak sudan mahrum olunca anlarlar. Onun için şair "Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler." der. Bunun gibi, insanlar da Allah’ın cömertçe vermiş olduğu sayısız nimetlerden ve güzelliklerden faydalanırlar, yerler, içerler. Fakat bunun yokluğunu ve sıkıntısını çekmedikleri için kadrini hakkıyla bilemezler, anlayamazlar. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de وَاَتَيكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَاَلْتُمُوهُ وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللهِ لاَ تُحْصُوهَا اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ "Allah istediğiniz her şeyden size verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalkarsanız bitiremezsiniz. Şüphesiz ki insan, çok zalim ve çok nankördür."4 buyurulur. İşte bu sebeple Ramazan ayı boyunca aç ve susuz kalan insan, Allah’ın vermiş olduğu sayısız nimetlerin kadrini bilir, O’na şükreder. İnsanı Rûhen Yüceltir Aslında yüce Yaratıcının rızası için yapılan bütün ibadetler insanı rûhen yüceltir. İnsan yüce Allah’a ihlasla ibadet yapmaktan dolayı büyük zevk alır. Oruçlu kimse belirli zaman içerisinde de olsa yemekten, içmekten ve cinsî ilişkilerden uzak olduğu için Allah Teâlâ’nın Samediyyet sıfatıyle sıfatlanmış ve ilâhî ahlâkla ahlâklanmış olur. Böylece oruç insanı rûhen yüceltir, melekleştirir. Oruç sayesinde insandaki hayvanî duygular zayıflar, melekî duygular gelişir. Onun için "Nefis doyarsa uzuvlar acıkır, nefis aç kalırsa uzuvlar tok bulunur." denilmiştir. Fakirlere Karşı Yardım Duygusunu Geliştirir Tok acın halinden anlamaz. Acın halinden aç kalmış kimse anlar. Senenin on bir ayında her türlü nimetten yararlanabilen, istediklerini yeyip içen zenginler, bir ay belirli vakitler içerisinde de olsa aç kalmak suretiyle açlığın ne demek olduğunu anlarlar ve bunu devamlı tadan fakirlere yardım ellerini uzatırlar. Anlatıldığına göre Hz. Yusuf kıtlık yıllarında doyasıya yemek yemezmiş, kendisine " Mısır’ın hazineleri senin elinde olduğu halde niçin aç kalıyorsun?" denilince "Doyarsam açları unutmamdan korkuyorum" diye cevap vermiştir.5 Oruç sayesinde insanın merhamet duyguları kabarır. Yoksullara acır, merhamet eder, yardım eder. Hadis-i şeriflerde "İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez." 6 , "Sizler yerdekilere merhamet ediniz ki göktekiler de size merhamet etsin."7 buyurulmuştur. İnsanda merhamet hissi elemden doğar. Hastalanan kimse hastaların halini anlar, aç acın halinden anlar. Bu yönüyle oruç insanda acıma ve merhamet duygusunu geliştirir. Müslümanı Müslümanların dertleriyle ilgilenmeye sevkeder. Peygamber Efendimizin ifadesiyle "Müslümanların dertleriyle ilgilenmeyen onlardan değildir."8 Oruç Sağlık Yönünden de Faydalıdır Ömür boyunca devamlı çalışan hazım organları oruç sayesinde hiç değilse senede bir ay müddetle dinlenme imkanı bulur. Ayrıca tıp yetkililerinin ifade ettiğine göre belirli müddet içerisinde aç kalan organlar vücut için çok yararlı salgı salgılar. Zaten bir takım hastalıkların perhizle tedavi edildiği bilinmektedir. Bu ilmî gerçeği asırlar önce gören Yüce Peygamberimiz "Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz."9 buyurmuştur. Bir rivayette de "Çok yemek her türlü hastalığın aslı, perhiz ise devanın temelidir."10 buyurulmuştur. Ünlü divan şairi Nabi, bu gerçeği bir beytinde şöyle ifade eder Bî maraz ta ola cisminde tüvan Eyleme fevt-i siyam-ı Ramazan. Anlamı "Şayet güçlü, kuvvetli ve hastalıksız zinde bir vücuda sahip olmak istersen, Ramazanda oruç tutmayı ihmal etme." Tefekkür Duygusunu Geliştirir Oruç, insandaki tefekkür duygusunu geliştirir, zekasını parlatır, basiretini keskinleştirir. Resûlullah "Kimin midesi aç kalırsa fikri yücelir, kalbi/aklı anlayışlı olur."11 buyurmuştur. Lokman oğluna şöyle nasihat eder "Evladım! Mide dolunca düşünce ölür, hikmet dilsiz kalır, uzuvlar ibadeti terkeder. Münacatın lezzeti ve zikrin tesiri kendileriyle olan kalp safiyeti ve gönül inceliği yok olur."12 Allah’ın Rızasını Kazanmak Orucun bütün bu hikmetlerini belirttikten sonra şu hususun gözönünde bulundurulması gerekir. İbadetin ruhu ihlastır. İhlas ise ibadeti, şu ve bu faydalarından dolayı değil, yalnız Allah emrettiği için yapmaktır. İbadetlerden asıl maksat Allah’ın rızasını kazanmaktır. "Bana seni gerek seni" diyen Yunus Emre her amelin sadece Allah’ın rızasını kazanmak için yapılması gerektiğini belirtmiştir. Bu sebeple Müslüman gerek orucunu ve gerekse diğer ibadetlerini sadece Allah’ın rızasını kazanmak için yapmalıdır. Allah’ın rızası her şeyin üzerindedir. Konumuzu ünlü divan şairi Nabi’nin şu beytiyle noktalayalım Kulun vazifesi teslimdir, itaattir, Bana kulum dediği lütuftur, inayettir.15 1- Serap Akıncıoğlu’nun ramazan ayının ve orucun hikmetleri Başlıklı yazısı 2- Bakara, 183. 3- Yusuf, 53. 4- İbn Mâce, Sıyam, 44. 5- İbrahim, 34. 6- M. Ali es-Sabuni, Tefsiru ayati’l-ahkam, 1, 218. 7- Tirmizi, Birr, 16. 8- Tirmizi, Birr, 16. 9- et-Terğîb, II, 539. 10- et-Terğîb, II, 83. 11- et-Terğîb, II, 108. 12- et-Terğîb, II, 108. 14- et-Terğîb, II, 108. 15- Diyanet Aylık Dergi Sayı 119 ramazan vaazları, ramazanı uğurlarken vaaz Forum Duası Copyright © 2007-2021
Kayıtsız Üye Zekat ile ilgili vaazlar nelerdir Zekat hakkında vaaz örneği paylaşabilir misiniz ?Cevap Zekat ile ilgili vaazlar Zekatın Sosyal Hayatımızdaki Yeri Zekatın kelime anlamı artma, çoğalma, arıtma ve berekettir. Doğru söylemek, sözünü tutmak anlamına gelen sıdk kökünden alınmış olan, Kur’an ve sünnette zekat anlamında kullanılmış sadaka kelimesi, daha sonraki devirlerde gönüllü mali ödemeler için kullanılmaya başlanmıştır. Fıkhi tabirle zekat; Allah’ın belirli yerlere sarf edilmek üzere dince zengin sayılan kişilerin mallarından belli bir payın alınması işlemini ifade bir ifade ile; Müslüman zenginlerin seneden seneye mallarının bir bölümünü yoksullara vermeleridir. Kur’an-ı Kerim’de zekat kelimesi iki yerde Kehf, 18/81; Meryem, 19/13 sözlük anlamında; sekizi Mekke döneminde nazil olan sürelerde olmak üzere otuz ayette ise terimsel anlamda kullanılmıştır. Bu ayetlerin yirmi yedisinde namazla birlikte zikredilmiştir. Zekat, hicretin ikinci yılında farz olmuş, mali bir ibadettir. Farziyeti kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Kur’an-ı Kerim’de zekatın mana ve öneminden bahseden birçok ayet vardır. هُدًى وَرَحْمَةً لِّلْمُحْسِنِينَ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ Hidayet ve müjde, namaz kılan, zekat veren müminler içindir. Ki onlar namazı kılar, zekatı verirler, ahirete de kesin olarak inanırlar. Lokman, 31/3-4 لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّآئِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُواْ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. Allah’ın rızasını gözeterek yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır! Bakara, 2/177 Kur’an-ı Kerim’de müşrikleri kötülerken onların vasıflarından birinin de zekat vermemeleri olduğundan bahseder وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ الَّذِينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ Yazıklar olsun o müşriklere ki onlar zekat vermezler ve ahireti de inkar ederler. Fussilet, 41/6-7 Bu ayeti kerimede hem onların toplumdaki ihtiyaç sahibi kimseler için harcama yapmadığı, bencil davrandığı ifade edilmiş hem de zekatın ve ahirete imanın müminlerin iki temel özelliği olduğu vurgulamıştır. Zekat vermeyen bir zengin, Allah’ın geniş rahmetine, Allah ve Rasülü’nün dostluğuna da hak kazanamaz. Zira allah-u Teala şöyle buyurur …وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِنَا يُؤْمِنُونَ …Rahmetim her şeyi kuşatmıştır. Ben onu, sakınan, zekatını veren ve ayetlerime iman edenlere has olmak üzere tespit edeceğim. Araf, 7/156 إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ Sizin dostunuz ancak Allah, O’nun elçisi ve boyun bükerek namazı kılan, zekatı veren müminlerdir. Maide, 5/55 Bütün bu ayetler zekatın ne kadar önemli olduğunun açık delilleridir. Zekat, İslam binasının üzerine inşa edildiği beş büyük sütundan biridir. Buhari, İman, 2; Müslim, İman, 5 Kur’an-ı Kerim’de yirmi yedi ayette zekat, namaz ile birlikte zikredilmiş وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ وَارْكَعُواْ مَعَ الرَّاكِعِينَ Namazı kılınız, zekatı veriniz, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin. Bakara, 2/43 buyurulmuştur. Namaz bedeni, zekat ise mali bir ibadettir. Her ikisine de hakim olan ruh, Allah’a yaklaşmak ve O’nun rızasını kazanmaktır. Zekat, kişinin isteğine bırakılmış bir yardım değil, yoksulun zenginin malındaki hakkı ve zenginin yerine getirmek mecburiyetinde olduğu bir görevidir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ Onların zenginlerin mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır. Zariyat, 51/19 ayet-i kerimede sözü edilen hak, zekat hakkıdır. İbn Abbasra’tan rivayet edildiğine göre عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ – رضى الله عنهما – أَنَّ النَّبِىَّ – صلى الله عليه وسلم – بَعَثَ مُعَاذًا – رضى الله عنه – إِلَى الْيَمَنِ فَقَالَ ادْعُهُمْ إِلَى شَهَادَةِ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ ، وَأَنِّى رَسُولُ اللَّهِ ، فَإِنْ هُمْ أَطَاعُوا لِذَلِكَ فَأَعْلِمْهُمْ أَنَّ اللَّهَ قَدِ افْتَرَضَ عَلَيْهِمْ خَمْسَ صَلَوَاتٍ فِى كُلِّ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ ، فَإِنْ هُمْ أَطَاعُوا لِذَلِكَ فَأَعْلِمْهُمْ أَنَّ اللَّهَ افْتَرَضَ عَلَيْهِمْ صَدَقَةً فِى أَمْوَالِهِمْ ، تُؤْخَذُ مِنْ أَغْنِيَائِهِمْ وَتُرَدُّ عَلَى فُقَرَائِهِمْ » . Peygamberimiz Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali ve hakim olarak gönderirken ona şu talimatı vermiştir Ey Muaz, Yemen halkını, önce Allah’tan başka bir ilah olmadığı ve benim de Allah’ın peygamberi olduğumu bilmeye ve tanımaya davet et. Eğer bunu kabul ederlerse, bu defa onlara gece gündüz kendilerine beş vakit namazın farz kılındığını öğret. Eğer bunu da kabul ederlerse namazlarını kılarlarsa bu defa onlara, Allah’ın kendilerine mallarından zekatı farz kıldığını haber ver. Bu zekat zenginlerinden alınacak ve fakirlerine verilecektir. Buhari, Zekat, 1; Müslim, İman, 7 İnsan medeni bir varlıktır. Bunun gereği olarak da toplum halinde yaşar. Bu durumda olan insanlar çeşitli alanlarda yardımlaşarak hayatlarını sürdürmek zorundadırlar. Bunun içindir ki, bir hayat dini olan İslamiyet, toplum fertleri arasındaki yardımlaşmaya büyük önem vermiştir. Yüce Allan Kur’an-ı Kerim’de وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ …İyilik ve Allah’ın yasaklarından sakınma üzerinde yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın. Allah’tan sakının, Allah’ın cezası şiddetlidir. Maide, 5/2 buyurmuştur. Zekat, en güzel sosyal yardımlaşmadır. Yüce dinimiz, sosyal yardımlaşmaya büyük önem vermiştir. Çeşitli vesilelerle zenginlerin, yoksulları görüp gözetmelerini emretmiştir. Zenginlere zekat yükümlülüğü getirmekle de bu yardımlaşmayı sistemleştirmiştir. Zengin her yıl malının belli bir bölümünü yoksullara vermek durumundadır. Bundan daha iyi bir yardımlaşma düşünülemez. Bir toplumda zenginlerin ve fakirlerin bulunması doğaldır. Fakat doğal olmayan, bunların birbirlerinin haklarını gözetmemesi ve sosyo-ekonomik açıdan bir bakıma sünnetullah denilebilecek bu durumun toplumda gerilim ve gerginlik sebebi olmasıdır. Bunun için zengin ve fakir arasındaki farkın uçuruma dönüşmemesi, yani zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olmasının engellenmesi ve bu sebeple gerçekleşmesi muhtemel olan gerilimlerin önlenmesi gerekmektedir. Bu anlamda zekatın ictimai yardımlaşmadaki yeri tartışılmayacak kadar büyüktür. Kur’an-ı Kerim’de bu yönde yapılan düzenlemeler adeta böyle bir gerilimin varlığına işaret edip, bunun engellenme yolları teşhis edilmektedir Kur’an’da, namaz kılan ve namazlarında daim olanların eline mal geçip, zengin olunca pintileşen kimseler gibi olmadıkları belirtilerek إِلَّا الْمُصَلِّينَ الَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَّعْلُومٌ Bunlar sahip oldukları mallarda muhtaç ve mahrumun belli bir hakkı bulunduğunu unutmazlar. Mearic, 70/22-25 buyrulmuştur. Bu teşhis ve belirlemenin Medine’de İslam toplumunun oluşmasından önce daha Mekke döneminde yapılmış olması problemin sadece İslam toplumu için değil, bütün toplumlar için geçerli olduğunu da ima eder. Yine Kur’an’da قَوْلٌ مَّعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِّن صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَا أَذًى وَاللّهُ غَنِيٌّ حَلِيمٌ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُبْطِلُواْ صَدَقَاتِكُم بِالْمَنِّ وَالأذَى كَالَّذِي يُنفِقُ مَالَهُ رِئَاء النَّاسِ وَلاَ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَأَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًا لاَّ يَقْدِرُونَ عَلَى شَيْءٍ مِّمَّا كَسَبُواْ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ Güzel bir söz söylemek ve affetmek, peşinden eziyet gelen sadakadan iyidir. Allâh, zengindir, halimdir. Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez. Bakara, 2/263-64 denilmiştir. Bu düzenleme toplumdaki ekonomik dengesizliğin yol açabileceği muhtemel olumsuz sonuçların azaltılabilmesi için zekatı önemli bir araç olarak sunmakla kalmıyor, aynı zamanda bunun işleyişinde son derece insani meziyetlere, psikolojik faktörlere de işaret ediyor. Ayetten anlaşıldığına göre, zengin verirken gönülsüz davranmayacak, başa kakmayacak, aynı şekilde fakir de alırken ezilmeyecek, mahcubiyet duyması gerekmeyecek. Çünkü biri borcunu ödüyor, diğeri hakkını alıyor, başa kakma ve mahcubiyet için hiçbir neden kalmıyor. Bu düzenleme bir anlamda toplumsal gerilim sigortası görevi görüyor. Peygamberimizin benzetmesinde, قال رسولُ اللّه مَثَلُ المُؤْمِنِينَ في تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعاطُفِهِمْ مَثَلُ الجَسَدِ إذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالحُمَّى Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte mü’minlerin misâli, bir bedenin misâlidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler. Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr, 66 Müslümanlar bir vücut gibidir. Vücudun bir azası sızlayınca bu sızıyı öbür organların duymaması, mümkün değildir. Toplumda fakirlerin haklarına riayet edilmemesi, vücuttaki bir uzvun kanaması, gibidir; vaktinde tedbir alınmazsa kan kaybı bu vücudun hastalanmasına, belki ölmesine yol açarsa, aynı şekilde fakirlerin hakkına riayet edilmemesi sosyal bir kanamadır ve vaktinde tedbir alınmazsa bir canlı organizma olan sosyal bünyenin sağlığını, belki varlığını yitirmesine yol açacaktır. Bütün bunlar zekatın sosyal dokunun korunmasına yönelik doğal bir çaba olduğunu gösteriyor. Namazın bireysel ahlakı, zekatın ise toplumsal ahlakı gerçekleştirmeye yönelik oluşu bu iki ibadetin Kur’an’da çoğu yerde birlikte zikredilmesindeki hikmetin ne kadar anlamlı olduğunu vurguluyor. Namaz, bireysel yükselişe, zekat ise adıyla örtüşecek şekilde, ferdi cimrilik, bencillik gibi kötü huylardan arındırma yanında toplumsal bünyenin sağlıklı bir şekilde büyümesine ve gelişmesine hizmet ediyor. Zekatın toplumsal temizleme ve arıtma anlamında oluşu Kur’an’da خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِم بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ إِنَّ صَلاَتَكَ سَكَنٌ لَّهُمْ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ Onların mallarından, kendilerini temizleyeceğin, yücelteceğin bir sadakazekat al ve onlara du’â et; çünkü senin du’ân, onlara huzûr verir. Allâh işitendir,bilendir. Tevbe, 9/103 denilerek belirtilir. Buraya kadar zikredilen ayet ve hadisler zekatın malı değil, öncelikle toplumu temizleyen ve geliştiren bir mekanizma olduğunu gösterir. -Zekat, Allah’ın verdiği servete bir teşekkürdür. Namaz, oruç gibi bedeni ibadetler, Allah’ın ihsan ettiği vücut sıhhat ve selametin şükrüdür. Zekat gibi gönüllü ödemeler de mal nimetinin şükrüdür. -Zekat, fertlerin yarınından emin olarak, rahat ve huzur içinde yaşamalarına vesile olur. Bir yıl önce zekat verebilecek imkanlara sahip olanların, yoksulluğa düşmeleri halinde, kendilerine zekat verilmesi gerektiği anlayışını getiren İslamiyet, zekat müessesesi sayesinde, toplum içinde fakirliği ve yoksulluğu yok denecek kadar azaltmayı, hatta kaldırmayı hedef alır. -Zekat, fakir ile zengin arasında dostluğa vesile olur. Müslümanların kardeşçe yaşamalarını temin eder. Fakirlerin toplumda onurlu ve mutlu bir hayat sürmelerini sağlar. -Zekat, ilahi nimetlere şükran görevini yerine getirmeye vesile olur ve kişiye gönül zenginliği ve ruh yüceliği sağlar. Zekat veren başta cimrilik olmak üzere bir çok kötü huy ve alışkanlıktan arınır. Bu hastalık kişiyi mal uğruna kan dökmeye, vatana ihanete, devlet malını yemeye kadar götürür. İşte zekat-verildiği oranda- ödeyenin duygularını mala tutkunluk zilletinden temizler, paraya kulluk bağından kurtarır. -Zekat, fakiri, borçluyu, yurdundan uzakta kalmış gurbetçiyi ihtiyacın esaretinden kurtarır. Onlara insanlığın yüce hedeflerine yönelme fırsatını bahşeder. Fakirin satın alma gücünü artırarak ekonomik hayata dinamizm katar. -Zekat, fakirin gittikçe daha fakir olmasını, çeşitli hayati ihtiyaçların esiri haline gelmesini önleyerek ahlaki çöküntüyü, sınıfların teşekkül ve çatışmasını önler, toplum dayanışmasına bağlı sevgi, birlik ve beraberliği temin eder. -Meşru ve helal yoldan zaruri ihtiyaçlarını gideren yoksul ve düşkünler zekat sayesinde hırsızlık, dolandırıcılık, adam çarpma, gasp gibi kötü davranışlara kalkışmaz, gayr-i meşru yoldan ihtiyaçlarını gidermeye kalkmaz. Böylece toplumun huzuru, refahı ve güven ortamı artar. O toplum huzurlu ve mutlu bir toplum halini alır. -Zekat sermayeyi yatırıma zorlar. Çünkü elde atıl durumda yönlendirilmeyen sermaye, yıldan yıla zekat ödemeleri sebebiyle erimeye yüz tutar. Bu anlamda İslam ekonomisinin ekseni olan zekat ekonomiye ve içtimai hayata çok büyük faydalar sağlayan bir müessesedir. -Zekat, sosyal güvenliğin finansmanında, herhangi bir zarar ve felakete uğrayan insanlara yardım elinin uzatılmasında mükemmel bir araçtır. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّ كَثِيراً مِّنَ الأَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلاَ يُنفِقُونَهَا فِي سَبِيلِ اللّهِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ {34} يَوْمَ يُحْمَى عَلَيْهَا فِي نَارِ جَهَنَّمَ فَتُكْوَى بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنوبُهُمْ وَظُهُورُهُمْ هَـذَا مَا كَنَزْتُمْ لأَنفُسِكُمْ فَذُوقُواْ مَا كُنتُمْ تَكْنِزُونَ {35 Ey iman edenler! Biliniz ki, hahamlardan ve râhiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve insanları Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele!. Bu paralar cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün onlara denilir ki "İşte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin azabını tadın!"Tövbe, 9/34-35 Bu ayeti okuyan Müslümanların, imkan sahibi olduklarında zekat vermemeleri mümkün değildir. Zekât Kimlere Farzdır. Bir kimsenin zekât vermekle yükümlü olabilmesi için kendisinde ve sahip olduğu malda bir takım şartların bulunması gerekir. A. Zekât vermekle yükümlü olan kimsede bulunması gereken şartlar şunlardır 1. Müslüman olmak, 2. Erginlik çağına gelmiş bulunmak, 3. Akıllı olmak, 4. Hür olmak, 5. Borcu olmamak, Buna göre müslüman olmayan, erginlik çağına gelmemiş bulunan çocuklar, akıl özürlü olanlar ve hür olmayan köleler zekât vermekle yükümlü değillerdir. Elinde nisap miktarı veya daha fazla malı olduğu halde, malı kadar veya daha çok borcu olan kimse de zekât vermekle yükümlü değildir. B. Malda bulunması gereken şartlar da şunlardır 1. Malın nisap miktarı olması, 2. Malın, gerçekten veya hükmen artıcı olması, 3. Nisap miktarı malın üzerinden bir kamerî yıl geçmiş bulunması. 4. Tam mülk olma 5. İhtiyaç fazlası olma 7. Borç karşılığı olmama Nisap, dinin koyduğu bir ölçüdür. Borcundan ve temel ihtiyaçlarından başka bu kadar malı veya parası olan kimse dinen zengin sayılır ve bunların üzerinden bir yıl geçince zekât vermekle yükümlü olur. Malı veya parası nisap miktarına ulaşmamış veya nisap miktarı malı olup da üzerinden bir kamerî yıl geçmemiş olan kimse zekât vermekle yükümlü olmaz. Elde mevcut olan malın, yılın başında nisap miktarında olması gerektiği gibi, yıl sonunda da nisap miktarında bulunması gerekir. Yıl içinde maldaki eksilmeler dikkate alınmaz. Yıl içindeki artışlar da ayrı ayrı hesap edilmez, mevcut mala eklenerek yıl sonunda hepsinin zekâtı verilir. Yıl başında nisap miktarı olan bir mal, yıl içinde eksilerek, nisap miktarından aşağıya düşer ve yıl sonunda da nisap miktarını bulmasa, bu maldan zekât vermek gerekmez. Ne zaman nisap miktarına ulaşır ve bundan itibaren üzerinden bir yıl geçerse zekât verilmesi gerekir. Nisap Miktarları Altının nisabı, 80,18 gram; Gümüşün nisabı, 561 gram; paranın nisabı, altın ve gümüşün nisab tutarı; ticaret malının nisabı, altın ve gümüşün nisabı değerinde; koyun ve keçinin nisabı, 40 koyun veya keçi; sığırın nisabı, 30 sığır ve devenin nisabı, 5 deve’dir. Temel İhtiyaçlar Bir insanın ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin muhtaç olduğu temel ihtiyaç maddeleridir. Ev, Iüzumlu ev ve giyim eşyası, binek aracı, ticaret için olmayan kitaplar,san’atkârların san’atlarını yapacakları aletler ve bir yıllık nafaka temel ihtiyaçlardır. Altın ve gümüş dışında ticaret için olmayan zinet eşyası; inci, zümrüt ve elmas gibi süs eşyaları da zekâta tabi değildir. Ticaret için olmayan ev, dükkan gibi gayr-ı menkullerden de zekât Iazım gelmez. Ancak bunların kira ve gelirleri olarak elde edilen paralar nisabın hesaplanmasında dikkate alınır. Zekâtı yoksula veya vekiline verirken veya da yoksula verilmek üzere ayırırken bunun zekât olduğuna niyet edilmesi gerekir. Çünkü zekât, bir ibadettir. İbadetlerde ise niyet gereklidir. Niyet kalp ile yapılır, dil ile söylenmesi gerekmez. Zekât vermekle yükümlü olan kimse zekâtı bizzat kendisi vereceği gibi bir başkasını vekil ederek de verebilir. Her iki durumda da zekâtı verecek kişinin niyet etmesi gerekir. Zekât Verilmesi Gereken Mallar 1. Altın. Altının nisabı 80,18 gramdır. Bunun külçe, süs eşyası halinde olması ile kap- kaçak olarak kullanılması arasında bir fark yoktur, hepsi zekâta tabidir. 2. Gümüşün nisabı da 561 gramdır. Ancak burada bir hususun belirtilmesinde yarar vardır. Günümüzde gümüş, altına oranla büyük değer kaybetmiştir. Altın ve gümüş nisabı belirlendiği zaman, 80,18 gram altın, 561 gram gümüşe eşit idi yani aynı değerde idiler. Ama bugün öyle değildir. Gümüş altına göre büyük ölçüde değer yitirmiştir. Bunun için para ve ticaret mallarında yoksulun yararı dikkate alınarak altın nisabı esas alınmak süretiyle zekâtın ödenmesi uygun olur. Ancak elinde nisap miktarı veya daha fazla gümüşü olan kimse, zekatını bu nisap üzerinden verir. 3. Ticaret malları da zekâta tabi mallardandır. Hangi cinsten olursa olsun, ticaret mallarının değeri altın nisabına ulaşırsa zekâtının verilmesi gerekir. Çeşitli şirket ve guruplar tarafından çıkarılıp menkul kıymetler borsasında alınıp satılan hisse senetleri ticaret malı gibi olduğundan, bunların değerleri üzeriden zekât verilmesi gerekir. Her hangi bir şirket kâr ve zararda ortaklığın belgesi olan hisse senetlerinin zekâtı ise; Şirket mal alıp satmak sûretiyle ticaret yapıyorsa, böyle bir şirketin hisse senetlerine sahip olan kimse, senetlerin değeri üzerinden zekât verir. Şirket,sanayi veya işletmecilik yapıyor ve sermayesi makina, alet ve araçlara bağlanmış ise, böyle bir kuruluşa ortak olan kimse zekâtını, elindeki hisse senetlerinin değeri üzerinden değil, yıllık kazancından vermesi gerekir. 4. Paralar. Elde bulunan paraların değeri altın nisabına ulaştığı takdirde zekâta tabi olur. Mevcut para tek başına nisap miktarını bulmazsa, varsa altın ve ticaret malları ile birleştirilir ve hepsinin toplamı nisap miktarını bulursa, zekâtları verilir. 5. Hayvanlar. Üretmek, süt veya yün almak maksadı ile beslenen ve yılın yarıdan fazlasını kırlarda ve otlaklarda geçiren koyun, keçi, sığır, manda ve develer sayıca nisap miktarına ulaştıkları takdirde zekâta tabi olurlar. 6. Toprak ürünleri Öşüre tabi arazilerden elde edilen mahsul, İmam Ebû Hanîfe’ye göre; miktar ve cinsine bakılmaksızın belirli oranda zekâta tabidir. Bu oran, sulama masrafı gerektiren arazilerde % 5, gerektirmeyenlerde % 10’dur. Mahsül için yapılan masraflar da düşülür. zekat ile ilgili vaaz, zekatla ilgili vaazlar, zekatla ilgili vaaz
Üretim araçları için zekât vermek gerekir mi? Üretim araçları için zekât vermek gerekir mi? İşte Din İşleri Yüksek Kurulu'nun “ Üretim araçları için zekât vermek gerekir mi?" sorusuna cevabı... Emlakçı, kendi mülkiyetindeki gayrı menkullerin zekâtını vermekle yükümlü müdür? Emlakçı, kendi mülkiyetindeki gayrı menkullerin zekâtını vermekle yükümlü müdür? İşte Din İşleri Yüksek Kurulu'nun “ Emlakçı, kendi mülkiyetindeki gayrı menkullerin zekâtını vermekle yükümlü müdür?" sorusuna cevabı... 0 0 0 1 yıl önce onlinevaaz Hayvanların zekâtı, para olarak da verilebilir mi? Hayvanların zekâtı, para olarak da verilebilir mi? İşte Din İşleri Yüksek Kurulu'nun “ Hayvanların zekâtı, para olarak da verilebilir mi?" sorusuna cevabı... 0 0 0 1 yıl önce onlinevaaz Kadınların, ziynet eşyasından zekât vermeleri gerekir mi? Kadınların, ziynet eşyasından zekât vermeleri gerekir mi? İşte Din İşleri Yüksek Kurulu'nun “ Kadınların, ziynet eşyasından zekât vermeleri gerekir mi?" sorusuna cevabı... 34 3 18 1 yıl önce onlinevaaz Farklı ayarda altını bulunan kimse zekâtını nasıl hesaplar? Farklı ayarda altını bulunan kimse zekâtını nasıl hesaplar? İşte Din İşleri Yüksek Kurulu'nun “ Farklı ayarda altını bulunan kimse zekâtını nasıl hesaplar?" sorusuna cevabı... 31 0 16 1 yıl önce onlinevaaz Altın ticareti yapan bir kimse zekâtını nasıl verir? Altın ticareti yapan bir kimse zekâtını nasıl verir? İşte Din İşleri Yüksek Kurulu'nun “ Altın ticareti yapan bir kimse zekâtını nasıl verir?" sorusuna cevabı... 0 0 0 1 yıl önce onlinevaaz Kâğıt paraların/banknotların zekâtı verilir mi? Kâğıt paraların/banknotların zekâtı verilir mi? İşte Din İşleri Yüksek Kurulu'nun “ Kâğıt paraların/banknotların zekâtı verilir mi?" sorusuna cevabı... 0 0 0 1 yıl önce onlinevaaz Ticaret malının zekâtı kendi cinsinden ödenebilir mi? Ticaret malının zekâtı kendi cinsinden ödenebilir mi?İşte Din İşleri Yüksek Kurulu'nun “ Ticaret malının zekâtı kendi cinsinden ödenebilir mi??" sorusuna cevabı... 0 0 0 1 yıl önce onlinevaaz Ticaret malının zekâtı nasıl hesaplanır? Ticaret malının zekâtı nasıl hesaplanır? İşte Din İşleri Yüksek Kurulu'nun “ Ticaret malının zekâtı nasıl hesaplanır?" sorusuna cevabı... 0 0 0 1 yıl önce onlinevaaz Ticaret veya yatırım amaçlı alınan taşınmaz mallar için zekât vermek gerekir mi? Ticaret veya yatırım amaçlı alınan taşınmaz mallar için zekât vermek gerekir mi? İşte Din İşleri Yüksek Kurulu'nun “ Ticaret veya yatırım amaçlı alınan taşınmaz mallar için zekât vermek gerekir mi?" sorusuna cevabı... 0 0 0 1 yıl önce onlinevaaz Kira gelirleri zekâta tâbi midir? Kira gelirleri zekâta tâbi midir?İşte Din İşleri Yüksek Kurulu'nun “ Kira gelirleri zekâta tâbi midir?" sorusuna cevabı... 0 0 5 1 yıl önce onlinevaaz Bir öğrencinin burs olarak aldığı para nisap miktarına ulaşırsa zekât vermesi gerekir mi? Bir öğrencinin burs olarak aldığı para nisap miktarına ulaşırsa zekât vermesi gerekir mi? İşte Din İşleri Yüksek Kurulu'nun “ Bir öğrencinin burs olarak aldığı para nisap miktarına ulaşırsa zekât vermesi gerekir mi?" sorusuna cevabı... 0 0 0 1 yıl önce onlinevaaz Büluğ çağına ermemiş zengin çocukların malından zekât vermek gerekir mi? Büluğ çağına ermemiş zengin çocukların malından zekât vermek gerekir mi? İşte Din İşleri Yüksek Kurulu'nun “ Büluğ çağına ermemiş zengin çocukların malından zekât vermek gerekir mi?" sorusuna cevabı... 0 0 0 1 yıl önce onlinevaaz Babası ile birlikte oturan kimse zekât ile mükellef midir? Babası ile birlikte oturan kimse zekât ile mükellef midir? İşte Din İşleri Yüksek Kurulu'nun “ Babası ile birlikte oturan kimse zekât ile mükellef midir?" sorusuna cevabı... 27 1 12 1 yıl önce onlinevaaz İhtiyaç için kullanılan araç-gereç ve malzemelere zekât düşer mi? İhtiyaç için kullanılan araç-gereç ve malzemelere zekât düşer mi? İşte Din İşleri Yüksek Kurulu'nun “ İhtiyaç için kullanılan araç-gereç ve malzemelere zekât düşer mi?" sorusuna cevabı... 0 0 0 1 yıl önce onlinevaaz Zekât hesaplanırken hangi borçlar düşülür? Zekât hesaplanırken hangi borçlar düşülür? İşte Din İşleri Yüksek Kurulu'nun “ Zekât hesaplanırken hangi borçlar düşülür?" sorusuna cevabı... 40 2 15 1 yıl önce onlinevaaz
Zekat ve İnfak Konulu Vaaz Notları Zekat ve İnfak konulu vaaz notları ve diğer çalışmaları aşağıdaki ekler bölümünden indirebilirsiniz. Yazı dolaşımı Mehmet ERGÜN Mehmet ERGÜN Manisa Celal Bayar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mehmedergun 86 14
ZEKAT İBADETİ VE SOSYAL YARDIMLAŞMA[1] Sözlükte artma, çoğalma, temizlik, bereket, iyi hal ve övgü gibi anlamlara gelen zekat, dînî bir terim olarak, belirli bir malın bir kısmının Allâh rızası için muayyen kişilere verilmesi demektir. İslâm’ın beş temel esasından biri olan zekat, hicretin ikinci yılında Medîne’de farz kılınmıştır. Akıllı, ergenlik çağına ulaşmış ve hür Müslüman, temel ihtiyaçlarından fazla olarak nisap miktarı artma özelliği taşıyan mala sahip ve bu malını elde etmesinin üzerinden bir yıl geçmiş ise, zekat ile mükelleftir. Yüce Allah, أقيموا الصلاة وآتوا الزكاة “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin...” Bakara, 2/43,[2] Peygamberimiz ise, بني الإسلام علي خمس شهادة أن لا آله الا الله وأن محمدا رسول الله وإقام الصلاة و إيتاء الزكاة و الحج و صوم رمضان “İslâm beş esas üzerine kurulmuştur. Allâh’tan başka ilah bulunmadığına, Muhammed’in Allâh’ın Resulü olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak” buyurmuştur. [3] Namaz, oruç gibi bedenî ibadetler, Allâh’ın ihsan ettiği hayat ve sıhhat gibi nimetlerin şükrü; zekat ve sadaka-i fıtır gibi mali ibadetler ise mal nimetinin şükrüdür. Zekatın Önemi Zekat, Kur'ân ve hadislerde çok defa namazla birlikte zikredilmektedir. Bu da, zekatın dinimizdeki yerini ve namaz ile zekat arasındaki kuvvetli bağı göstermektedir. Kişinin Müslümanlığı ancak bu iki farzı yerine getirmekle olgunluğa erişir. Nitekim Yüce Allâh, hidayete ermenin ve ahirette müjdelenen mükafata nail olmanın namaz ve zekatla olacağına işaret etmiş, Kur'ân-ı Kerim’in, namazı kılan, zekatı veren ve ahirete kesin olarak inanan müminlere müjde ve hidayet rehberi olduğunu haber vererek bu ibadetin önemini ortaya koymuştur Neml 27/2-3. Zekat vermek, "muttakî" ve "muhsin" müminlerin vasıflarındandır. Kur'ân-ı Kerim’de kurtuluşa erecek müminlerin özellikleri sayılırken; والذين هم للزكاة فاعلون “Onlar zekat verecek hale gelmek için çalışan kimselerdir" buyurulmaktadır Mü’minun 23/1-4. Müminlerin vasıflarına işaret eden diğer bir ayette ise, إنما وليكم الله ورسوله والذين آمنوا الذين يقيمون الصلاَة ويؤتون الزكاة “Sizin dostunuz ancak Allâh, Onun elçisi, namazını dosdoğru kılan, zekatını veren mümin kimselerdir...” buyurulmaktadır Maide 5/55. Buna karşılık Kur'ân’da müşriklerin vasıflarından birinin, zekat vermemek olduğu haber verilmektedir .وويل للمشركين. الذين لا يؤتون الزكاة وهم بالآخرة هم كافرو “Yazıklar olsun o müşriklere ki, onlar zekat vermezler ve ahireti de inkar ederler.” Fussilet 41/6-7. Zekat, geçici olan malı, kalıcı yapmanın en güzel yoludur. Kişinin dünyada elde ettiği malların tamamı, ya harcanıp yok olacak veya mirasçılarına kalacaktır. Yalnız, Allâh yolunda harcadıkları zayi olmayacak; bu dünyada kalmayıp ebedî olacaktır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz, يقول ابن آدم مالي مالي قال وهل لك من مالك إلا ما أكلت فأفنيت، أو لبست فأبليت، أو تصدقت فأمضيت “İnsanoğlu malım, malım’ der durur. Halbuki senin malın; sadece yiyip tükettiğin veya giyip eskittiğin, ya da sadaka olarak verip kalıcı yaptığındır” buyurmuştur.[4] Bu sebeple Kur'ân’da, آمنوا بالله ورسوله وأنفقوا مما جعلكم مستخلفين فيه فالذين آمنوا منكم وأنفقوا لهم أجر كبير “Allâh’a ve Resulüne iman edin ve sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan, Allâh yolunda harcayın. İçinizden iman edip de Allâh yolunda harcayanlar var ya onlar için büyük bir mükafat vardır” buyurulmaktadır Hadîd 57/7. Hz. Peygamber, muhtaçlara yardım etmenin mükafatının büyüklüğünü haber verdiği bir hadislerinde, ما تصدق أحد بصدقة من طيب، ولا يقبل اللَّه إلا الطيب، إلا أخذها الرحمن بيمينه وإن كانت تمرة. فتربوا في كف الرحمن حتى تكون أعظم من الجبل. ويربيها له كما يربي أحدكم فلوه أو فصيله “Bir kişi temiz helal olan malından sadaka verirse -Allah sadece temizi kabul eder- bir tek hurma bile olsa Rahman onu sağ eline alır ve sizin bir buzağıyı veya tayı büyüttüğünüz gibi onu, dağdan daha büyük oluncaya kadar büyütür” buyurmaktadır.[5] Başka bir hadisinde de, fakirlere yardım elini uzatmanın Allâh’ın rızasına vesile olacağını haber vererek, إِن الصدقَةَ لتطفيء غضب الرب وتدفع ميتَةَ السوء “Sadaka Rabbin öfkesini söndürür ve kötü ölümü bertaraf eder” buyurmuştur[6]. Zekatın Ahlaki Yönü Zekatın ibadet manasının yanında, yüce insanî hedefleri, üstün ahlâkî değerleri ve iktisadî gayeleri vardır. Kur'ân-ı Kerim’de خذ من أموالهم صدقة تطهرهم و تزكيهم بها و صل عليهم إن صلاتك سكن لهم والله سميع عليم “Onların mallarından, kendilerini temizleyeceğin, arıtıp yücelteceğin bir sadaka al ve onlar için dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah işitendir, bilendir” buyrulmaktadır Tevbe, 9/103. Ayette geçen temizliğin, bireysel arınma, toplumsal arınma ve malın temizlenmesi şeklinde üç boyutu vardır. Zekat kişinin, cimrilik, bencillik gibi kötü huylardan arınmasına vesile olur. Cimrilik, kişinin sahip olduklarından yalnız kendisi yararlanıp başkalarına hiç kaptırmama duygusudur. Kişi bu duygunun esiri olması halinde, yalnız kendini düşünür, bütün değerlerini bu duygulara kurban edebilir. Cimrilikle hırsın birleşmesi ise büyük bir felakettir. Sevgili Peygamberimiz, إياكم والشحَّ؛ فإِنما هلك من كان قبلكم بالشح أمرهم بالبخل فبخلوا، وأمرهم بالقطيعة فقطعوا، وأمرهم بالفجور ففجروا “Nefsin hırs ve cimriliğinden sakının. Çünkü sizden öncekiler hırs ve cimrilikleri sebebiyle helak olmuşlardır. Bu duyguları kendilerine emrettiği için, cimri kesilmişler, akrabalık bağlarını kesmişler ve bozgunculuk çıkarmışlardır”[7] buyurmuştur. Benzer bir hadiste, اتقوا الظلم. فإن الظلم ظلمات يوم القيامة. واتقوا الشح فإن الشح أهلك من كان قبلكم. حملهم على أن سفكوا دماءهم واستحلوا محارمهم “Zulümden sakının. Çünkü zulüm kıyamet günü karanlıklar olacaktır. Nefsin hırs ve cimriliğinden sakının. Çünkü sizden öncekiler hırs ve cimrilikleri sebebiyle helak olmuşlardır. Bu duyguları kendilerini kan dökmeye ve haramlarını helal kılmaya sevk etmiştir” buyurmuştur. [8] Bunun için Hz. Peygamber, cimriliğin imandan uzak olduğuna ve bir müminde cimriliğin olamayacağına işaret ederek, لا يجتمع الشح والإيمان في جوف عبد “İman ile cimrilik kulun kalbinde birleşmez” buyurmuş[9] ve kendisi de cimrilikten Allâh’a sığınmıştır[10]. Kur'ân-ı Kerim’de de, ويؤثرون على أنفسهم ولو كان بهم خصاصة ومن يوق شح نفسه فأولئك هم المفلحون “… Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” buyurulmaktadır Haşr 59/9. Zekat ise, fertleri maddeye karşı aşırı düşkünlükten koruyan, cimrilikten arındıran bir ibadettir. Nitekim Rasülullah Efendimiz, بريء من الشح من أدى الزكاة وقرى الضيف وأعطى في النائبة “Zekatı veren, misafiri ağırlayan ve sıkıntı zamanında veren nefsinin cimriliğinden kurtulmuştur” buyurmuştur.[11] Zekat ve Sosyal Bünye Zekat kişisel arınmaya vesile olmasının yanında, toplumsal arınmaya, sosyal bünyenin sağlıklı bir şekilde gelişmesine de hizmet eder. Toplum varlığının sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için, toplumsal denge ve barışın bir şekilde sağlanması; toplumu oluşturan bireyler arasında gerilime yol açabilecek etkenlerin giderilmesi gerekir. Bir toplumda zengin ve fakirlerin bulunması doğal olmakla birlikte, bunların birbirlerinin haklarını gözetmemesi ve bu durumun toplumda gerilim ve gerginlik sebebi olması doğal kabul edilemez. Bunun için, zengin ile fakir arasındaki ekonomik düzey farkının uçuruma dönüşmemesi, ayrıca gerilimin alınarak, kutuplaşma ve düşmanlık oluşmasının engellenmesi gerekir. Bu noktada zekatın son derece etkili olacağı açıktır. Ancak ihtiyaçlar içinde kıvranan fakirin, ekonomik düzeyi yüksek kişileri, kendi dert ve sıkıntılarıyla ilgilenmeden refah içinde, zevk ve eğlenceyle hayatlarını geçirdiklerini görmesi, onları kıskanmasına yol açabilir. Bunun daha ileri boyutları ise, kin ve düşmanlığa kadar uzanabilir. Bu sebeple İslâm dini, servetin toplumun bir kesiminin elinde dolaşan bir saltanat olmasını istememektedir. Haşr suresinde ما أفاء الله علَى رسوله من أهلِ القرى فلله وللرسولِ ولذي القربى واليتامى والمساكين وابن السبيل كي لا يكون دولة بين الأغنياء منكم وما آتاكم الرسول فخذوه وما نهاكم عنه فانتهوا واتقوا الله إن الله شديد العقاب “Allâh’ın, memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar; Allâh’a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet ve güç haline gelmesin diye Allâh böyle hükmetmiştir. Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allâh’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allâh’ın azabı çetindir” buyurulmaktadır Haşr 59/7. Bu bağlamda zekat, serveti sadece zenginlerin ellerindeki bir güç olmaktan çıkarıp fakir ve muhtaçların da istifadesine sunmakta; zengin ile fakir arasında bir köprü oluşturmaktadır. Böyle olunca da, İslâm’daki sosyal dayanışmada önemli bir rol üstlenmektedir. İhtiyaç sahipleri, fakirler, miskinler, borçlular, yolda kalmışlar zekat vasıtasıyla gözetilmekte, adeta onlara sosyal güvenlik sağlanmaktadır. Bu ise, toplumun fakir kesimini kıskançlık ve kinden korumakta, sermaye düşmanlığını ortadan kaldırmaktadır. Zekatın sermaye düşmanlığını ortadan kaldıracağına, cimrilik, kıskançlık, kin gibi hastalıkların çözümü olduğuna işaret etmektedir. Bu bakımdan namazın bireysel ahlâkı, zekatın ise toplumsal ahlakı gerçekleştirmeye yönelik olduğu söylenebilir. Diğer taraftan zekat, servetin atıl bekletilmeyip, iktisadî hayata katılmasını teşvik eder. İslâm, servetin toplumun istifadesinden çekilerek atıl bir hale getirilmesini hoş karşılamaz. Kur'ân-ı Kerim’de, والَذِين يكنزون الذهب والفضةَ ولا ينفقونها في سبيل الله فبشرهم بعذاب أليم. يوم يحمى عليها في نار جهنم فتكوى بها جباههم وجنوبهم وظهورهم هـذا ما كنزتم لأَنفسكم فذوقوا ما كنتم تكنزون “…Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allâh yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele. O gün, biriktirdikleri Cehennem ateşinde kızdırılacak ve alınları, böğürleri, sırtları bunlarla dağlanacak, İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi tadın bakalım biriktirip sakladıklarınızı!’ denilecektir.” buyurulmaktadır Tevbe 9/34-35. Zekat ve Ekonomik Hayat Servetin iktisadî hayattan çekilip âtıl bekletilmesini hoş görmeyen yüce dinimiz, zekat vasıtasıyla bunun önüne geçmek, en azından bunun bir miktarıyla toplumu yararlandırmak istemiştir. Elde atıl tutulup yatırıma yönlendirilmeyen sermaye yıldan yıla zekat sebebiyle eriyecektir. Nitekim hadis kaynaklarımızda yer alan bir haber buna şöyle işaret etmektedir اتجروا في أموال اليتامي لا تأكلها الزكاة “Yetimlerin mallarıyla ticaret yapınız ki, zekat onların malını yeyip bitirmesin”[12]. Bu nedenle, her yıl servetinin % 2,5 unu vermek zorunda olan zengin, malının eriyip yok olmasını engellemek için onu atıl olarak bekletmeyecek, iktisadi hayata katılacak ve servetini işletecektir. Bu da ekonomik hayata canlılık getirecek, toplumun refahına katkıda bulunacaktır. Zekat, kişilerin ve toplumun arınmasını sağladığı gibi, malın başkalarının hakkından temizlenmesini de sağlar. Kur'ân-ı Kerim’de zenginin malında fakirin hakkının bulunduğu bildirilmekte, وفى اموالهم حق للسائل والمحروم “Zenginlerin mallarında yardım isteyen ve iffetinden dolayı mahrum olanlar için bir hak vardır” buyurulmaktadır Zâriyât 51/19. Fakirler için ayrılan bu hakkın, malda kalması onu kirletmektedir. Zenginin malındaki fakirin ve ihtiyaç sahiplerinin bu hakkı ayrılıp verilmedikçe mal temizlenmiş olmaz. Zekat malı başkasının hakkından temizlediği için onu bereketlendirir. Buna karşılık zekatının verilmemesi halinde, bereketi kaçar. Hz. Peygamber, bir hadislerinde, buna işaret ederek; ما من يوم يصبح العباد فيه، إلا ملكان ينزلان. فيقول أحدهما اللهم أعط منفقا خلفا. ويقول الآخر اللهم أعط ممسكا تلفا “Her sabah iki melek yeryüzüne iner ve biri Allah’ım, Senin yolunda harcayana, harcadığının yerine yenilerini ver!’, diğeri ise, Allah’ım, cimrilik yapıp vermeyenlerin mallarını telef et’ diye dua eder” buyurmuştur[13]. Kur'ân’da zekatın fakir ve muhtaçların bir hakkı olarak belirtilmesinin sonuçlarından biri de, zekat alanın rencide edilmesini, verenin de bundan dolayı övünme ve başa kakmasını engellemektir. Esasen Kur'ân, başa kakmanın yapılan hayrın boşa gitmesine sebep olacağını haber vermekte, güzel bir söz ve bağışlamanın, peşinden gönül kıran bir sadakadan daha hayırlı olduğunu bildirmektedir[14]. Zenginin malındaki bu hakkın ayrılıp sahiplerine verilmemesi, o malı manen kirlettiği gibi Allâh’ın gazabını da o mal üzerine çeker. Nitekim Kur'ân-ı Kerim’de, ومنهم من عاهد اللّه لئن آتانا من فضله لنصدقن ولنكونن من الصالحين. فَلَما آتاهم من فضله بخلوا به وتولوا وهم معرضون. فأعقبهم نفاقا في قلوبهم إلى يوم يلقونه بما أخلفوا الله ما وعدوه وبما كانوا يكذبون. “İçlerinden, Eğer Allâh bize lütuf ve kereminden verirse mutlaka bol bol sadaka veririz ve mutlaka sâlihlerden oluruz’ diye Allâh’a söz verenler de vardır. Fakat Allâh lütuf ve kereminden onlara verince, cimrilik ettiler ve yüz çevirerek dönüp gittiler. Allâh’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için O da kalplerine, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar sürecek bir nifak soktu” buyurulmaktadır Tevbe 9/75-77. Peygamber Efendimiz de, zekatı verilmeyen malın, ahirette kişinin aleyhine olacağına işaret ederek; من آتاه الله مالا، فلم يؤد زكاته، مثل له يوم القيامة شجاعا أقرع، له زبيبتان، يطوفه يوم القيامة، ثم يأخذ بلهزميه، يعني شدقيه، ثم يقول أنا مالك، أنا كنزك. “Allâh bir kimseye bir mal verir de bu kişi zekatını vermezse kıyamet gününde o mal onun önüne, gözlerinin üstü noktalı, zehirin fazla oluşundan dolayı tüysüz, son derece korkunç, yaşlı bir erkek yılan olarak çıkarılır. Bu yılan o kimsenin boynuna dolanır, avurtlarından yakalar, sonra adama ben senin malınım, ben senin hazinenim’ der” buyurur[15] ve şu ayeti okur ولا يحسبن الذين يبخلون بما آتاهم الله من فضله هو خيرا لهم بل هو شر لهم سيطوقون ما بخلوا بِه يوم القيامة ولله ميراث السماوات والأرضِ والله بما تعملون خبير “Allâh’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır…” Âl-i İmrân 3/180. Hz. Peygamber, zekatını vermeyenlerin ahiretteki cezası ile ilgili olarak; ما من صاحب ذهب ولا فضة، لا يؤدي منها حقها، إلا إذا كان يوم القيامة، صفحت له صفائح من نار، فأحمي عليها في نار جهنم. فيكوى بها جنبه وجبينه وظهره. كلما بردت أعيدت له. في يوم كان مقداره خمسين ألف سنة. حتى يقضى بين العباد. فيرى سبيله. إما إلى الجنة وإما إلى النار “Altını, gümüşü olup da fakirin hakkını vermeyen kişinin bu biriktirdiği mal, kıyamet günü Cehennemde toplanır ve kızdırılarak, yanı, alnı ve sırtı dağlanır. Soğudukça tekrar kızdırılır. Bu, elli bin yıl sürecek uzun kıyamet gününde bütün insanların hesabı görülüp, gideceği yer belli oluncaya kadar devam eder” buyurur.[16] Yâ Rasûlallah, sığırı, davarı olanın durumu nasıl olacak? diye sorulunca, ولا صاحب بقر ولا غنم لا يؤدي منها حقها. إلا إذا كان يوم القيامة بطح لها بقاع قرقر. لا يفقد منها شيئا. ليس فيها عقصاء ولا جلحاء ولا عضباء تنطحه بقرونها وتطؤه بأظلافها. كلما مر عليه أولدها رد عليه أخراها. في يوم كان مقداره خمسين ألف سنة. حتى يقضى بين العباد. فيرى سبيله إما إلى الجنة وإما إلى النار “Sığırı, davarı olup da fakirin hakkını vermeyen kişi, kıyamet gününde, geniş ve düz bir alana konulur, zekatını vermediği hayvanlar boynuzlarında bir kıvrıklık ve kırıklık olmaksızın her şeyi tam olarak gelir ve sahiplerini boynuzlarıyla süser, tırnaklarıyla çiğnerler. Biri geçtiğinde diğeri gelir. Bu, elli bin yıl sürecek uzun kıyamet gününde bütün insanların hesabı görülüp, Cennete mi Cehenneme mi gideceği belli oluncaya kadar devam eder” buyurur. [17] Zekat toplumsal bir ibadet olduğundan bunun yerine getirilmemesi Allah'ın öfkesini çektiği için, bu günahın karşılığı sadece ahirette değil dünyada da verilecektir. Zekatı verilmeyen malın bereketi olmaz. Zekatla Mükellef Olma Şartları Bir kişinin zekât vermekle mükellef olması için Müslüman, akıllı, ergenlik çağına erişmiş ve hür olması; borcundan ve temel ihtiyaçlarından fazla nisâp miktarı mala sahip olması gerekir. Buna göre, akıllı olmayan ve buluğ çağına erişmemiş olan kişiler, dinen mükellef olmadıklarından zekat ile sorumlu değillerdir. Zekata Tabi Mallar ve Şartları Zekâta tabî mallar Kur’ân-ı Kerim’de, altın ve gümüş,[18] toprak mahsulleri,[19] elde edilen kazançlar, madenler ve benzeri yer altı servetleri[20] ve diğer mallar[21] şeklinde belirlenmiştir. Ancak diğer yükümlülüklerde olduğu gibi, zekatta da mükellefin durumu göz önünde bulundurularak, makul ve taşınabilir bir sorumluluk yüklendiği için, bu malların, temel ihtiyaçlarından fazla ve nisap miktarı olması gerekir. Kişinin normal bir şekilde yaşaması için zarûrî olan temel ihtiyaçları karşılayacak kadar mal, refah ve zenginlik meydana getirmez. Bu nedenle zekata tabi değildir. Nitekim Yüce Allâh, ويسألونك ماذا ينفقون قل العفو كذلك يبين الله لكم الآيات لعلكم تتفكرون “Neyi infak edeceklerini sana soruyorlar, de ki, fazlayı, artanı...” buyurmaktadır Bakara 2/219. Zekattan muaf tutulan temel ihtiyaçlar Havaic-i Asliye; insanın kendisinin ve bakmakla yükümlü bulunduğu kişilerin hayatını sağlıklı ve güvenli bir şekilde devam ettirebilmesi için vazgeçilmez olan şeylerdir. Genel olarak, barınma, ulaşım, ev eşyası, gıda, giysi, sanat ve mesleğe ait alet ve makineler, ilim için edinilen kitaplar, sağlık giderleri, elektrik, su, telefon gibi cari harcamalar ve benzeri şeyler, temel ihtiyaç içerisinde değerlendirilir. Esasen asli ihtiyaçlar, zaman, muhit ve durumun değişmesiyle değişir ve gelişir. Bu konuda, zekat mükellefinin temel ihtiyaçlarına itibar edilir. Bu ihtiyaçları karşılamak için ayrılan para da, temel ihtiyaç kapsamında değerlendirildiğinden, bu paralar zekata tabi değildir. Ancak barınma, işyeri ve ulaşım gibi temel ihtiyaçları karşılamak için gerek duyulan menkul veya gayrimenkulların mülkiyetine sahip olmak zorunlu değildir. Çünkü bu ihtiyaçlar, kira, iare veya başka bir yolla da karşılanabilir. Bu nedenle ev, araba, dükkan gibi menkul veya gayri menkulleri satın almak üzere biriktirilen paranın, bu şeyleri almak için kanalize edilmediği sürece zekatının verilmesi gerekir; buna karşılık sözlü yada yazılı taahhüde girilmiş ve başka bir şekilde bu ihtiyaçlar için kanalize edilmiş ise zekattan muaftır. Nisap ise, zekât, sadaka-i fıtır gibi ibadetlerle mükellef olmak için konulan asgarî zenginlik ölçüsüdür. Bu ölçü, Hz. Peygamber tarafından, o dönem İslâm toplumunun ortalama hayat standardı göz önünde bulundurularak belirlenmiştir. Hadislerde belirlenen nisap miktarları; 561 gr. Gümüş; 80,18 gr. altın; 40 koyun veya keçi, 30 sığır, 5 deve; 650 kg. tahıl şeklinde sıralanabilir. Alacaklar da kişinin mal varlığından olduğu için, geri ödeneceği kesin olan alacakların, her yıl zekatının ödenmesi gerekir. Buna rağmen zekatı verilmemişse, tahsil edildikten sonra, geçmiş yıllara ait zekatları da ödenmelidir. Ancak inkar edilen veya geri alınma ihtimali olmayan alacakların her yıl zekatının verilmesi gerekmez. Şayet böyle bir alacak daha sonra ödenirse, alacaklı bu tarihten itibaren zekat mükellefi olur; geçmiş yıllar için zekat ödemez. Zekat Oranları Genel olarak malların zekâtı kırkta bir oranındadır. Ancak tarım ürünlerinde masraflı olup olmamasına göre yirmide bir veya onda bir oranındadır. Hayvanlarda ise özel olarak hayvanın cinsine göre ayrı ayrı belirlenmiştir. Yüce Allâh, وهو الذي أنشأ جنات معروشات وغير معروشات والنخل والزرع مختلفا أكله والزيتون والرمان متشابها وغير متشابه كلوا من ثمره إذا أثمر وآتوا حقه يوم حصاده ولا تسرفوا إنه لا يحب المسرفين “O, çardaklı, çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı birbirine benzer ve birbirinden farklı biçimde yaratandır. Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını öşrünü verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez” buyurmaktadır En'am 6/141. Bu ayetler, topraktan elde edilen her türlü ürünün zekatının verilmesi gerektiğini hükme bağlamaktadır. Buna göre toprak mahsullerinin zekatının hesaplamasında, elde edilen hasılattan, sulama dışındaki ilaç, gübre, mazot gibi ürün için yapılan günümüz tarım şartlarının getirmiş olduğu ekstra masraflar çıkarılır. Geriye kalan ürün 650 kg.’dan fazla ise, tabiî yollarla sulanan arazîden elde edilen üründe 1/10; kova, tulumba, su motoru vb. usullerle masraf veya emekle sulanan arazîden elde edilen üründe ise 1/20 oranında zekat verilir. Zekat Vermenin Zamanı Ve Şekli Zekatın, farz olduğu andan itibaren verilmesi gerekir. Zekat vermenin belli bir ayı olmadığı gibi, Ramazanı beklemeye de gerek yoktur. Ancak, zekat vermekle yükümlü olanların, yükümlü oldukları andan itibaren en kısa zamanda zekatlarını vermeleri uygun olur. Nitekim Kur'ân’da, وأنفقوا من ما رزقناكم من قبل أن يأتي أحدكم الموت فيقول رب لولا أخرتني إلى أجل قريب فأصدق وأكن من الصالحين “Herhangi birinize ölüm gelip de, Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!’ demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allâh yolunda harcayın” buyurulmaktadır Münâfikûn 63/10. Ayrıca ibadetlerin hemen yerine getirilmesi, İslâm’da genel bir prensip ve tavsiye edilen bir husustur. Çünkü yüce Allâh, فاستبقوا الخيرات “hayırlı işlerde yarışınız” buyurmaktadır Bakara 2/148. Zekatın, kişinin kendinin beğenmediği veya eskiyip atılacak hale gelen eşyadan olmaması; kendisinin beğendiği, hoşlandığı şeylerden olması gerekir. Nitekim Kur'ân’da; يا أيها الذين آمنوا أنفقوا من طيبات ما كسبتم ومما أخرجنا لكم من الارض ولا تيمموا الخبيث منه تنفقون ولستم بآخذيه الا أن تغمضوا فيه واعلموا أن الله غني حميد “Ey İman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allâh yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, Allâh zengindir, övülmeye layık olandır” Bakara, 2/267. لن تنالوا البرحتي تنفقوا مما تحبون... “Sevdiğiniz şeylerden Allâh yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz” buyurulmaktadır Al-i İmran 3/92. Zekatın Sarf Yerleri Zekatın kimlere verilebileceği Kur'ân-ı Kerim'in şu âyetinde bildirilmiştir إنما الصدقات للفقراء والمساكين والعاملين عليها والمؤلفة قلوبهم وفي الرقاب والغارمين وفي سبيل الله وابنِ السبيل فريضة من الله والله عليم حكيم “Sadakalar zekatlar, Allâh’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekat toplayan memurlar, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlarla özgürlüğe kavuşturulacak köleler, borçlular, Allâh yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allâh hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir” buyurulmaktadır Tevbe, 9/60. Zekatın, bu ayette sayılanlar dışında kalan kişi ve kuruluşlara verilmesi caiz değildir. Ancak aldıkları zekat ve fitreleri bir fonda toplayıp bunu, âyette belirtilen yerlere sarf ettikleri bilinen ve kendilerine her bakımdan güvenilen kimseler eliyle yönetilen dernek, kurum ve yardımlaşma fonlarına zekat ve fitre verilmesinde dinen bir sakınca yoktur. Ayrıca, zekat alma şartlarını taşısa bile; aana, baba, büyük ana ve büyük babalara, b Oğul, oğlun çocukları, kız, kızın çocukları ve bunlardan doğan çocuklara, c Müslüman olmayanlara zekat verilmez, d karı-koca da birbirlerine zekat veremez. Kısaca ifade etmek gerekirse, zekat ibadeti, İslamın temel şartlarından biridir. Kuran ve sünnette bu ibadete özel bir önem atfedilmiş, ve namazla birlikte sıklıkla gündeme getirilmiştir. Zekat ahlaki ve sosyal yönü de ön plana çıkan bir ibadettir. Toplum bireyleri arasında ekonomik farklılıkların uçuruma dönüşmesini önleyen bir yapıya sahiptir. İnsanın bencillik, cimrilik, aşırı mal hırsı gibi olumsuz yanlarını törpüler. [1] Bu bölüm Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Dr. İbrahim PAÇACI tarafından hazırlanmıştır. [2] bk. 110; Hac, 22/78; Nur, 24/56; Mücadele, 58/13; Müzzemmil, 73/2. [3] Buhârî, İman, 1. I, 8; Müslim, İman, 19-22. I, 45. [4] Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'an, 89. V, 447. [5] Müslim, Zekat, 63. I, 702; İbn Mâce, Zekât, 28. I,590. [6] Tirmizi, Zekat 28. III, 52. [7] Ebû Dâvûd, Zekat, 46. II, 324. [8] Müslim, Birr, 56. III, 1996. [9] Nesâî, Cihad, 8, VI, 14. [10] Nesâî, İstiâze, 27, VIII, 267. [11] Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, “خ” harfi, IV, 188. [12] Muvatta’, Zekat, 6, 12, I, 251. [13] Müslim, Zekat, 57. I, 700. [14] Bakara 2/263-264. [15] Buhârî, Zekât, 3, II, 111. [16] Müslim, Zekat, 24. I, 680. [17] Müslim, Zekât, 6, 24. I, 681. [18]Tevbe 9/34. [19] En’am 6/141. [20] Bakara 2/267. [21] Tevbe 9/103; Zâriyât 51/19.
zekat ve sadaka ile ilgili vaaz