🦎 Yusuf Suresi 86 Ayet Fazileti

u9igQQ. ❬ Önceki Sonraki ❭ Your browser doesn’t support HTML5 audio إِنَّ رَبَّكَ هُوَ ٱلْخَلَّٰقُ ٱلْعَلِيمُ İnne rabbeke huvel hallâkul alîmalîmu. Şüphesiz, Rabbin hakkıyla yaratanın ve her şeyi bilenin ta kendisidir. Türkçesi Kökü Arapçası şüphesiz إِنَّ Rabbin ر ب ب رَبَّكَ O هُوَ yaratandır خ ل ق الْخَلَّاقُ bilendir ع ل م الْعَلِيمُ Diyanet İşleri Başkanlığı Şüphesiz, Rabbin hakkıyla yaratanın ve her şeyi bilenin ta kendisidir. Diyanet Vakfı Şüphesiz Rabbin hakkıyla yaratan pek iyi bilendir. Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Çünkü senin Rabbin, herşeyi yaratan, herşeyi bilendir. Elmalılı Hamdi Yazır Şüphesiz Rabbin kemaliyle yaratandır ve iyi bilendir. Ali Fikri Yavuz Gerçekten Rabbin kemaliyle yaratandır, Alîm’dir. Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Çünkü rabbın o öyle hallâk öyle alîm Fizilal-il Kuran Her şeyi yaratan ve her şeyi bilen Rabbindir. Hasan Basri Çantay Şübhesiz ki senin Rabbin seni de, onları da hakkıyle yaratanın, senin de, onların da haalini ve her şey´i kemâliyle bilenin kendisidir. İbni Kesir Muhakkak ki senin Rabbın, yaratan ve bilendir. Ömer Nasuhi Bilmen Şüphe yok ki, senin Rabbindir bihakkın bilen, ziyâdesiyle yaratıcı olan ancak O´dur. Tefhim-ul Kuran Çünkü Rabbin, yaratan ve bilenin ta kendisidir. يَا بُنَيَّ اِنَّـهَٓا اِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ ف۪ي صَخْرَةٍ اَوْ فِي السَّمٰوَاتِ اَوْ فِي الْاَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَط۪يفٌ خَب۪يرٌ Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin. Meal Ayet Arapça حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ ف۪ي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِنْدَهَا قَوْمًاۜ قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ اِمَّٓا اَنْ تُعَذِّبَ وَاِمَّٓا اَنْ تَتَّخِذَ ف۪يهِمْ حُسْنًا Türkçe Okunuşu * Hattâ iżâ beleġa maġribe-şşemsi vecedehâ taġrubu fî aynin hami-etin vevecede indehâ kavmâenk kulnâ yâżâ-lkarneyni immâ en tu’ażżibe ve-immâ en tetteḣiże fîhim husnân 1. Ömer Çelik Meali Nihâyet güneşin battığı yere, batı sahillerine varınca onu kızgın, kara, balçıklı bir gözede batıyor buldu. Orada azgın bir topluluğa rastladı. Ona “Ey Zülkarneyn! İstersen bunları cezalandırırsın veya onlara güzel davranıp affedersin, bu hususta muhayyersin” dedik. 2. Diyanet Vakfı Meali Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu. Onun yanında orada bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin, dedik. 3. Diyanet İşleri Eski Meali Sonunda güneşin battığı yere ulaşınca onu, kara balçıklı bir suda batıyor gördü. Orada bir millete rastladı. "Zülkarneyn! Onlara azap da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin" dedik. 4. Diyanet İşleri Yeni Meali Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar gibi buldu. Orada kâfir bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya onları cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik. 5. Elmalılı Hamdi Yazır Meali Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, sanki kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki "Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın." 6. Elmalılı Meali Orjinal Meali Tâ gün batıya vardığı vakit onu balçıkla bir gözde gurub ediyor buldu, bir de bunun yanında bir kavim buldu, dedik ki ey Zülkarneyn! ya ta'zib edersin veya haklarında bir güzellik ittihaz eylersin 7. Hasan Basri Çantay Meali Nihayet güneşin batdığı yere ulaşınca onu kara bir balçıkda batar buldu. Bunun yanında da bir kavm buldu. Dedik ki Zülkarneyn, onları ya azaba uğratmanda, yahud haklarında güzellik tarafını tutman da serbestsin». 8. Hayrat Neşriyat Meali Nihâyet güneşin battığı yere batı cihetindeki memleketlere varınca, onu o güneşi balçıklı bir suda batıyor gibi buldu ve yanında kâfir bir kavim buldu. Dedik ki “Ey Zülkarneyn! Artık sana düşen ya onları cezâlandırman veya haklarında bir güzellik tutmandır!” 9. Ali Fikri Yavuz Meali Nihayet güneşin battığı yere okyanus kıyısına vardığı zaman, güneşi, sanki siyah bir çamura batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz şöyle hitap buyurduk “- Ey Zül'-Karneyn! Ya iman etmiyenlere azâb edersin veya haklarında bir güzellik muamelesi yaparsın.” 10. Ömer Nasuhi Bilmen Meali Tâ ki, güneşin battığı yere vardı, onu siyah bir çamur gözesinde gurub eder gibi buldu ve onun yanında bir kavim de buldu. Dedik ki Ey Zülkarneyn! Ya mu-azzep kılarsın veyahut haklarında güzelce bir muamele yaparsın.» 11. Ümit Şimşek Meali Nihayet batıya vardığında, güneşi balçıklı bir suda batarken gördü; orada da bir kavim buldu. “Ey Zülkarneyn,” dedik. “İster onları cezalandır, istersen güzellikle muamele et.” 12. Yusuf Ali English Meali Until, when he reached the setting of the sun, he found it set in a spring of murky water Near it he found a People We said "O Zul-qarnain! thou hast authority, either to punish them, or to treat them with kindness." Sadece meal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin anlaşılması mümkün değildir. Mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir. Kehf Sûresi 86. ayetinin tefsiri için tıklayınız * Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir. Yunus Sûresi Hakkında Yûnus sûresi Mekke’de inmiştir. 109 âyettir. İsmini, 98. âyette zikri geçen Yûnus almıştır. Mushaf tertibine göre 10, nüzûl sırasına göre 51. sûredir. Nuzül Mushaftaki sıralamada onuncu, iniş sırasına göre elli birinci sûredir. İsrâ sûresinden sonra, Hûd’dan önce Mekke’de, büyük bir ihtimalle hicretten iki yıl önce nâzil olmuştur. 40. âyetle 94-96. âyetlerin Medine’de nüzûlüne dair rivayetler de vardır. Konusu Sûre ağırlıklı olarak itikâdî mevzuları ele alır. Kâinattaki kudret ve azamet tecellilerine ibret nazarıyla bakarak tek olan Allah’ı tanımanın, O’na inanıp kulluk etmenin, şirki ve putperestliği terk etmenin ehemmiyetini; bu sebeple ilâhî tâlimatları insanlığa ulaştırmakla vazifeli olan Peygamberlerin davetine kulak vermenin lüzûmunu beyân eder. Peygamber’in davetine icâbet edenlerle etmeyenlerin âhirette karşılaşacakları iyi veya kötü âkıbeti haber verir. Hâsılı sûre tevhid, nübüvvet ve âhiret ekseninde döner durur. Hz. Nûh, Hz. Mûsâ-Hz. Hârûn ve Hz. Yûnus kıssalarına kısaca temasla da vereceği mesajları misâllendirerek pekiştirir. Yunus Süresi 86. Ayet Tefsiri وَقَالَ مُوسٰى يَا قَوْمِ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُسْلِم۪ينَ ﴿٨٤﴾ فَقَالُوا عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۚ رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَۙ ﴿٨٥﴾ وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ ﴿٨٦﴾ 84 Mûsâ kavmine “Ey kavmim! Eğer hakikaten Allah’a iman ettiyseniz ve gerçekten O’na teslim olduysanız, o halde yalnızca O’na dayanıp güvenin” diye öğüt veriyordu. 85 Onlar da şöyle diyorlardı “Biz, yalnızca Allah’a dayanıp güvendik. Rabbimiz, bizi o zâlim toplumun işkencelerine maruz bırakarak, onlar için bir imtihan unsuru yapma!” 86 “Bizi rahmetinle o kâfirler gürûhundan kurtar!” TEFSİR İman ve teslimiyetin kemâli, işleri bütünüyle Allah’a havâle edip O’na güvenip dayanmakla mümkün olur. Bu sebeple Mûsâ kavmine Allah’a tam bir iman, teslimiyet ve ve bu iki manevî kuvvete dayalı tevekkülü tavsiye etmiştir. Çünkü iman, kalbin, zâtı itibariyle vâcibu’l-vücûd olan Allah’ın tek, O’nun dışında kalanların sonradan yaratılan varlıklar olduğunu ve bunların tamâmen Allah’ın idâresi ve tasarrufu altında bulunduklarını bilmekten ibarettir. İslâm ise, teslim olmak, boyun eğmektir. Bu da Allah’tan gelen tâlimatlara uymayı, boyun büküp saygılı olmayı ve inadı terk etmeyi gerektirir. Bu iki durum gerçekleşince kul, bütün işlerini Allah Teâlâ’ya havale eder ve kalbinde, Allah’a tevekkül etmenin nuru meydana gelir. Zaten Allah’a tevekkül de, işlerin tamamını Allah’a havale etmek ve bütün durumlarda Allah’a güvenip dayanmaktır. Yine tevekkül, kalbin Kâdir-i Mutlak olan Allah’a bağlanması ve O’ndan başkasını unutması; bütün güç ve kuvvetin O’na ait olduğunu bilmesi ve O’nun izni olmadan ne kendisinin ne de başkasının bir kuvvet ve tesirinin olmadığını kesinlikle bilmesidir. Her işinde Allah’a böylece tevekkül eden kimseye ise Allah, her hususta, her musibet karşısında yeter ve ona yardımcı olur. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur“Kim Allah’a güvenip dayanırsa Allah ona yeter.” Talâk 65/3Muhatapları, Hz. Mûsâ’ya “Allah’a tevekkül ettiklerini; O’na güvenip dayandıklarını” belirterek cevap verdiler. Fakat kendi zaaflarını da göz ardı etmeyerek, tahammül edemeyecekleri ağır imtihanlara maruz kılınmamaları ve zalimlerin, kâfirlerin baskı, eziyet ve cefâları altında bırakılmamaları için Allah’a yalvardılar. Başlarına belâ kesilen o münkir Firavun toplumunun elinden kurtulmak için Cenâb-ı Hakk’a niyaz üzerine Kaynak Ömer Çelik Tefsiri ❬ Önceki Sonraki ❭ قَالَ إِنَّمَآ أَشْكُوا۟ بَثِّى وَحُزْنِىٓ إِلَى ٱللَّهِ وَأَعْلَمُ مِنَ ٱللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ Kâle innemâ eşkû bessî ve huznî ilallâhi ve a’lemu minallâhi mâ lâ ta’lemûnta’lemûne. Yakub, “Ben tasa ve üzüntümü ancak Allah’a arz ederim. Ben, Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim” dedi. Diyanet İşleri Başkanlığı Yakub, “Ben tasa ve üzüntümü ancak Allah’a arz ederim. Ben, Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim” dedi. Diyanet Vakfı Ya´kub Ben gam ve kederimi sadece Allah´a arzediyorum. Ve ben sizin bilemiyeceğiniz şeyleri Allah tarafından vahiy ile biliyorum, dedi. Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Dedi ki Ben dolgunluğumu ve üzüntümü ancak Allah´a şikayet ederim ve Allah tarafından sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim! Elmalılı Hamdi Yazır Dedi ki Ben hüznümü, kederimi ancak Allah´a şikayet ederim ve Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri de bilirim.» Ali Fikri Yavuz O Yâkup dedi ki “- Ben, büyük kederimi ve hüznümü ancak Allah’a şikâyet ediyorum ve Allah katından vahy ile, sizin bilemiyeceğiniz şeyleri de biliyorum. Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Ben, dedi, dolgunluğumu, huznümü ancak Allaha şikayet ederim ve Allahdan sizin bilemeyeceğiniz şeyler bilirim Fizilal-il Kuran Hz. Yakub, oğullarına dedi ki; Ben acımı ve ızdırabımı yalnız Allah´a şikayet ediyorum ve ben Allah hakkında sizin bilmediklerinizi biliyorum.» Hasan Basri Çantay Ya´kub da Ben taşan kedirimi, mahzunluğumu yalınız Allaha şikâyet ediyorum. Ben Allah tarafından sizin bilmeyeceğiniz nice şeyleri de biliyorum» dedi. İbni Kesir Dedi ki Ben, üzüntümü ve kederimi yalnız Allah´a açarım. Ve ben, Allah katından sizin bilmediğinizi biliyorum. Ömer Nasuhi Bilmen Dedi ki Ben derdimi ve hüznümü ancak Allah Teâlâ´ya arzederim, ve ben Allah Teâlâ´dan sizin bilmeyeceğiniz şeyi bilirim.» Tefhim-ul Kuran Dedi ki Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzüntümü yalnızca Allah´a şikâyet ediyorum. Ben Allah´tan bir bilgi olarak sizin bilmediğinizi de biliyorum.»

yusuf suresi 86 ayet fazileti