🌀 Bir Kaşık Ayran Bana Kaldı Bayram

Yarın ise bugün Ramazan ayının 19. günü diyeceğiz ve Ramazan ayının bitmesine 11 gün kalmış olacak. RAMAZAN BAYRAMI'NA NE KADAR KALDI? 13 Mayıs 2021 Perşembe Ramazan Bayramının 1 Ey Tanrının bana yazdığı adam Ne kadar nefes alırım karanlıkta Ne kadar susuzluğa dayanır dudaklarım Bu kuraklıkta Ey Tanrının bana yazdığı adam Ya da öyle sandığım Dudaklarından çıkacak Tek kelime GİT diyeceksin Günün birinde Sana Son kez eyvallah diyecek yüreğim Bu kez veda mahiyetinde Yeşim Bayram Biz de sizlere bugün soğuk ayran aşı çorbası tarifi vereceğiz. Yapımı bir o kadar kolay olan soğuk ayran aşı çorbasını yaklaşık olarak 20-25 dakika içerisinde hazır olacaktır. Öğleyemeği menüsünde şehriye çorba - kaşarlı köfte - bulgur pilavı - ayran vardı. ancak bana köfte kalmadı. diğer yemekleri zaten yemeyecektim. Öğleden sonra sırasyla yediklerim: - 2 adet kaşarlı tost (2 ince dilim ekmek + 1 kibrit kutusu kadar kaşar peyniri) - 1 orta boy yeşil elma Ekrem YAZAR. ekrem.yazar@karadenizgazete.com.tr. Yazarın Diğer Yazıları. Bugün Yazanlar. Bayramlarımız. 13.07.2022. “Bugün bayram, bir kaşık ayran, sana da yeter, bana da yeter,” Karadenizli bir nenenin torunlarına söylediği bu tekerleme, sayfalarca yazının ana düşüncesini belirtmiyor mu? Belli ki yoksulluk ve yoksunluk Bu gece sahura kaçta kalkılacak? 2021 Sahur saatleri (25 Mayıs Salı) Bu gece sahura kaç saat kaldı sorusunun yanıtı oruca niyetlenmeden evvel Müslümanlar tarafından araştırılmaktadır. Doruk 10,5 aylık ve anne sütü alıyor. Sabah kahvaltılarımız karışım kahvaltı veya krep oluyor. Akşam yatmadan önce de meyveli yoğurt yiyoruz. Bir haftalık öğle ve akşam yemeklerimiz ise şöyle: Pazartesi : Sebzeli tarhana çorbası // Tavuklu kereviz püresi. Salı : Balık çorbası // Köfte ve patates püresi. Erkeğimi kendime çekmemin en kolay yolu onun rüyasına girmek ve özlemesini sağlamaktı. Hemen 05551718540 telefondan medyum Dolunay’ı aradım ve aşk bağlama vefki yaptırdım. Hocam beni hızlıca hayallerime ulaştırdı. Medyum Dolunay’a yaptırdığım aşk vefki ile kısa zamanda sevdiğim kişi beni özlemeye başladı. Muhteşem bir avlu bize hoşgeldin dedi.Bu avluyu üç yanından saran dört bloktan oluşuyordu Doğan Apartmanı.Bana ilk olarak çok sevdiğim eski okulumu hatırlatmıştı.Sağdaki kapıdan girip merdivenleri tırmanmaya başlayınca her katın ,her kapının, her duvarın ayrı bir hikayesi varmış gibi hissetmiştim .Bende de başka Öncelikle herkesin bayram gibi bir bayram yaşamasını, 2007 yılının huzurun hakim olduğu bir yıl olmasını temenni ederek başlamak istiyorum. Haberlerde iç karartan hadiselerin daha az duyulduğu, demokrasi getirmek adına bir ülkenin insanlarının hunharca katledildiği bir yıl olmamasını, her bir canı, her bir zerreyi Yaratan MasterChef2021'in beşinci haftası geride kaldı! Kıyasıya mücadelenin devam ettiği MasterChef'te elenen isim kim oldu diye merak ediyorsanız buyurun sizi böyle alalım: 👇 Tüm hızıyla devam eden MasterChef Türkiye'nin dördüncü haftasında mavi takım kaptanı Azize oldu ve kırmızı takıma kaptan olarak Hamza'yı seçti. Annemle birbirimizi gazlamaya bayılıyoruz. Bizim ailece garip takıntılarımız var, bir elbise alırım mesela, çok beğenirim, onu giydiğim gün garip bir olay olur, suçlusu o elbisedir, o elbise bana uğursuz gelmiştir, giderim bunu anneme söylerim, annem de hemen onaylar ve elbiseyi atarız. 9u2AMH. Bayramlarda hep böyle söylerdi babam Bugün bayram, bir kaşık ayran, bana da yeter, size de yeter. Ne demekti bu? Ayran da nereden çıkıyordu? Yoksa eskiden bayramlarda ayran mı içiliyordu? Eğer öyleyse biz neden ayransız bayram yapıyorduk? Ve bir kaşık ayran bir kişiye bile yetmeyecek kadar azken, birkaç kişiye nasıl yeterdi? Bu sözün anlamını hiç düşünmeden babama katılır, onunla birlikte biz de tekrarlardık Bugün bayram, bir kaşık ayran…” Mustafa Hakkı Kurt’un samimi ve sıcacık anlatımıyla Bizim Evin Halleri, okurlarını kalabalık bir ailenin sevgi ve neşe dolu günlerine davet ediyor! Fakat Galatasaray-Liverpool maçına gideceğim için, cumartesi çıkacak yazıyı salı gününden yazmak yazıyı ne gün yazdığımın sizleri zerre kadar ilgilendirmediğini biliyorum ama olaya bir anda tuhaf bir şekilde yabancılaştım neyse... Bayram tatili, bayram kutlamaları ne kadar değişti. Nerede o eski bayramlar birader’’ muhabbetinden zaten bayılmış vaziyetteyim. Böyle yazılmış bir yazı daha okuyamayacak haldeyken, bir benzerini yazmam da mümkün de özlediğim şeyler yok mu, tabii ki var? Ama ama zaman değişti, Çelik de değişti Hayatımda yaptığım en kötü esprilerden biriydi, samimi bir şekilde özür diliyorum.* * *Bayram klasiklerini sayıp, Artık kimse bunları yapmıyor. Artık kimse bunlarla ilgilenmiyor’’ türü hayıflanmaları başkalarına bırakalım ve size İstanbul için alternatif bayram programı ziyaretlerin ilk gün tamamlandığını düşünürsek, bugün önünüzde bomboş bir gün olması biraderimiz buradayken, Topesto'yu da alarak uyguladığımız ve kış dönemi çalışma programımıza muhakkak dahil ettiğimiz planı paylaşayım ben bir gün için idealdir. Biz bu planı genellikle kışın ve hafta içi uygulardık. Hálá uyguluyoruz da Riko burada değil. İki herif başbaşa çekilecek bir program da kişi olduğumuzda daha keyifli oluyordu. Fakat program çiftler ve çekirdek aile ekipleri için gayet nasıl uyguluyoruz programı onu anlatayım, siz kendinize uyarlarsınız artık.* * *Sabah beni genelde Topesto uyandırıyor böyle günlerde. Ben de aynen Riko'ya çakıyorum telefonu. Gerekli irtibat sağlandıktan sonra benim evde buluşmak üzere Topesto, sonra, ama hakikaten çok sonra Riko geliyor. Kahve içiliyor. Daha hayata hazır olunmadığından ilk 20 dakika hiç konuşulmuyor, sadece uzaklara 118 aranıyor. Şehir Hatları'nın telefonları alınıyor. Hiçbir seferinde o telefonu kaydetmek gibi pratik bir hadiseyi gerçekleştiremediğimizden, her operasyonda 118 muhakkak zorlu operasyonun ardından Şehir Hatları'ndan Sirkeci-Adalar vapurlarının saatleri belli Bekle bizi güzel Burgaz, rakını içmeye geliyoruz!* * *Vapurda kıçüstüne oturuyoruz. Riko ve Topesto gazete okumaya çabalıyor. Çabalıyor dememin sebebi rüzgardan dolayı, sayfalar üzerinde hakimiyet kuramamaları. Ben daha akıllı olduğum için, kitabımı muhakkak salep içiyor. Biz Topesto ile salep karşıtı değiliz fakat, Riko Paşa gibi vapur yolculuklarında illaki salep içilmesi gerektiğine iner inmez, ilk işimiz iskelenin hemen yakınındaki Sait Faik'in heykeline selam çakmak oluyor. Sait Faik'e bağlılıklarımızı sunduktan sonra sağ tarafa kırıyoruz yıl gitmek nasip olmadı ama eminim yerinde duruyordur Fulya Restoran. Direkt bu güzel mekana yazılıyoruz. Hep kış mevsiminde ve hep alakasız günlerde gittiğimizden Fulya boş oluyor. Hem, biz zaten boş Fulya kenarında faça bir masaya kuruluyoruz. Dışarıda deniz kabarmış, nasıl güzel gözüküyor. İstanbul 'o dakka' uzakta bir yer oluyor.* * *Rakı söyleniyor. Riko her zamanki gibi bütün mezeleri yemek istiyor. Fakat Topesto ve ben mantığı ve muhasebeyi temsilen zor kullanarak da olsa bu muhterem biraderimize engel boş olduğu için hem müziğe, hem açık olan TV kanalına müdahale edebiliyoruz. Bu duruma bir gün araklamışız ya, keyfimiz acayip yerinde. Her şey konuşuluyor, hayaller ipe diziliyor, belki 100'üncü kez aynı anılar şişesi bitince, terbiyesizlik edilip yenisi istenmiyor. Vapur saatinden başka bizi bağlayan herhangi bir şey vakti yaklaşınca Fulya'ya eyvallah deniliyor, Sait Faik'e eyvallah deniliyor ve şehre dönüş için Şehir Hatları'nın güzel isimli vapurlarından birine kapak dönüşte salep değil, sade Türk kahvesi güzel bayramlar. ayşen gruda'ya benzerliği ile hatırlanan oyuncu... bkz bir kaşık ayran bana kaldı bayram Yarın bayram. Eskiler, "Bugün bayram, bir kaşık ayran sana da yeter bana da." diye hoş bir tekerleme söylerlerdi. Azla yetinip toplumca yan gelip yatmanın değil, çalışıp çabalayarak edindiğimiz az ya da çok neyimiz varsa kardeşçe, barış içinde paylaşmanın önerildiği bir tekerleme. 1789 Fransız Devrimi'nin simgeleşen "özgürlük, eşitlik, kardeşlik" ilkelerini çağrıştırıyor. Aslında, dinsel bayramları karşılarken bizden yaşlı kalem erbaplarına öykünüp 'geçmişe özlem' yazısı yazmayalım, herkesin herkese bol keseden ! sunduğu basmakalıp öğütleri vermeyelim, düşüncesiyle oturuyoruz bilgisayarın başına; içimizdeki, 'fakirin ekmeği umut' kırıntıları bile olsa paylaşalım, diye. Biraz Sait Faik romantizmi ve eliaçıklığıyla... Söz gelimi, onun "Öyle Bir Hikâye"sindeki gibi Hidayet bekçilerden kaçarken yazar onu 'ceketinin dış cebine' gizler ya! Böylece de sabah yediği simidin burcu burcu susam kokusunu Hidayet'le paylaşır. Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin'in, 'yârin yanağından başka her şeyi paylaşma' ülküsüyle koşut bir düşlem hayal!.. 'HOŞGÖRÜ'NÜN YERİNE... Sait Faik'i dün 11 Mayıs, 67'nci ölüm yıldönümünde saygı ve rahmetle andık. Çok değerli öğretmenlerimizden yazar Tahir Alangu 1915 - 1973, Sait Faik'in cenaze törenine katılanların hemen hepsinin, -onun aynı zamanda öykü kahramanları olan- yoksul halk kesimlerinden dostları olduğunu söylerdi. Geçenlerde ilk kez bir akademisyen / politikacıdan işittiğimiz şu sözü, yine Sait Faik'le özdeşleştirdik - Bize asıl gerekli olan şey, karşılıklı 'hoşgörü' değil, 'eş görü'... Sözün sahibi, aynı zamanda CHP Genel Başkan Yardımcısı olduğunu öğrendiğimiz Prof. Dr. Yüksel Taşkın. Genç bilim insanı, ülkemizdeki gerginliklerin giderilmesi için "hoşgörü"nün niçin yeterli olmayacağını da açıkladı - Çünkü, 'hoşgörü'de bir tepeden bakma hâli söz konusudur. Bir hastalığı sağaltmanın ilk adımı, ona doğru tanı koymak. Prof. Dr. Taşkın'ın tanısı bizce de doğru. Ülkemizde, özellikle erk sahipleri, türlü alanlarda yapmak istedikleri köktenci radikal değişikliklere doğrudan taraf olanlarca bile itiraz edilmesine bırakın 'eş görü'yü, 'hoşgörü'yle bakmıyorlar. Dediğim dedikçi 'büyükleri' eleştirmek yerine taklit edenler de hiç eksik olmayınca sürekli bir hırgür hâli, muhalif sesleri gittikçe daha sert biçimde susturmaya çalışma dönemleri yaşıyoruz. Namık Kemal, "Bârika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar." demiş. Gerçeğin şimşeği, 'düşüncelerin' çarpışmasından doğar, anlamında. Tabii ki herhangi bir konuda 'sabit fikir, bağnazca saplantı' değil, 'özgür düşünceler' arasındaki 'çarpışmadan'... KUVVEDEN FİİLE... Yine, eskilerden kalma bir deyim "Kuvveden fiile geçmek çıkmak..." Günümüz Türkçesiyle Düşüncelerimizi, inançlarımızı ya da niyetlerimizi uygulamaya koymak. Söz gelimi, sürekli 'din vurgusu' ile iç içe / yüz yüze bir toplumuz. Ve İslam'ın beş şartından biri de 'zekât vermek'. Ama, 'dinibütün' geçinen hangi varsılımız 'kuvveden fiile geçip' zekâtını malının kırkta birini yoksula veriyor? Haydi, onu da geçtik... * Şu anda Türkiye'deki üç milyon hanenin elektriği kesik. Bunun anlamı En az 12 milyon yurttaşımız, bayrama karanlıkta giriyor. Yoksul ailelerinin çok çocuklu olduğunu düşünürsek belki de 20 milyon... Anayasamızdaki tanımlamasıyla "sosyal devlet" ? asgari ücretten aldığı gibi, hepimizin temel tüketim kalemi elektrikten de yüzde 18 gibi çok yüksek bir oranda vergi KDV alıyor. Yoksulluğu tavan yaptığından faturasını ödeyemeyen 20 milyon kişiyi, karanlığa mahkûm ediyor. * Çiftçilerimizin ise aynı "sosyal devlet"ten milyarlarca lira destek alacağı var, alamıyor. O yüzden de banka ya da tarım kredi kooperatiflerine olan yüksek faizli borçlarını ödeyemiyor; tarlasına, traktörüne haciz konuluyor. Böylece çiftçi, hayvan besicisi, tarımsal üretimden koparılırken pandemi koşullarında gıda maddesi dışalımımız sürekli artıyor. * Öte yandan kamu ihaleleri almakta 'dünya birincisi' olan malum Türk müteahhidin, son on yılda tam 30 yazıyla otuz kez vergi borcunun silindiğini, eski Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, bir soru önergesi üzerine Meclis'te açıklamıştı. Silinen toplam miktar ise 'ticarî sır'! Biz, "Bugün bayram, bir kaşık ayran sana da yeter bana da." derken ayranı önümüzden, yayığıyla birlikte alıp götüren; elimize vurulup lokmamızın alınmasına karşı çıkma bilincine sahip bulunmadığımızdan pek emin "Bana sevdanın otoyolları, İkizdere'nin dereleri, çayları, ormanları, sana simit kokuları..." GÜÇLÜYÜZ, AŞARIZ İnanın; bütün bunların üstesinden, toplu 'eş görü'yle gelebiliriz. Yeter ki ataları binlerce yıllık devlet deneyimine sahip bir ulus olarak 'çağdaş demokrasi' çarklarını işletebilelim. Bu ülkeye 'adanmışlık' duygusuyla bağlı çok sayıdaki bilim insanımızın / kanaat önderimizin söylediklerini can kulağıyla dinleyelim. Seçip Meclis'e gönderdiğimiz milletvekilleri, siyasal parti liderleri, üst düzey devlet yetkilileri, bizim hizmetlerinde olduğumuz kişiler değil; bize hizmet etmek için o makamlarda oturuyorlar. Ve toplumumuzun hemen bütün kesimlerinde egemen olan 'derin umutsuzluk' bize hiç yakışmıyor. Ayrandan, yayıktan söz etmişken... Benzetmede hata olmaz. İki fare, süt güğümüne düşmüş. Farelerden biri kurtulmak için birkaç dakikalık çabalamanın ardından umutsuzluğa kapılıp kendini bırakmış. Ve güğümün dibini boylayıp boğulmuş. Diğeri ise kurtulmak için öylesine çabalamış ki sütün üzerinde bir tereyağı topağı oluşmuş. Ve fare, topağın üzerine çıkarak kurtulmuş. Biz de dolu güğüme düşmüş olabiliriz ama geçmişteki acı deneyimlerimizden ders alarak artık birbirimize düşmeyelim. Buruk, ezik, mutsuz olarak değil, 'eş görü' içinde coşkuyla kutlayacağımız nice bayramlara! DİL YANLIŞLARIMIZ 'Doğru Türkçe' konusunda duyarlı olduğunu düşündüğümüz bir tv sunucusu, başarılı tartışma izlenceleri hazırlayıp sunuyor. 9 Mayıs 2021 geceki izlenceye konuk ettiği profesörün sözleri, ekrana şu başlıkla KJ yazıldı "Ekonomi iyileştiği taktirde erken seçim bekliyorum." Eskimiş Arapça "taktir"in anlamı "damıtma; imbikten geçirme, damla damla akıtma". Ekrana atılan başlıkta kastedilen ise bilindiği gibi yine Arapça kökenli olup ikinci hecesi 'd' harfiyle başlayan "takdir; beğenme, değer verme." Akademisyen kimliği de olan sunucunun, dakikalarca ekranda kalan yanlış başlığı düzeltmesini boş yere bekledik. GRAM GRAM 'EPİGRAM' Ekmek kırıntılarını Alıcı kuşlar yemiş Olsa da masalda Hansel'le Gretel'in... Boş hayal değil bize Çocuk ağzında şeker Bayramlarına dönüş. İlkbahar bir bayram, bir uyanış, bir mucize, bir çılgınlık, olamayacak gibi duran bir şeyin oluşu, ilkbahar şu, ilkbahar bu... Kuş, papatya, gelincik, çayır, çimen, ağaç, çiçek, mimoza, zakkum, su sesi, hindiba, Çingene, kuzu... Klasik ilkbaharların içinde hepsinin, hatta sülüğün bile yeri vardır. unuttuklarım da çoktur a, en mühimi nisan, mayıs güneşi. Yaşı kırkı aşmış bir adamın mevsimler içinde ilkbaharı biraz üzüntüyle duymamasına imkan yoktur. Eski çılgınlıklar nerede? Nerede o, birdenbire bir genç kız elinden, bir genç kız rüzgarından sararma, o yürek çarpıntısı? Şu ömrü mevsimlere benzetenler iyi etmişler doğrusu. Herkesin bir ilkbaharı, bir yazı, güzü, kışı oluyor işte. İnsanın ilkbaharı, öteki hayvanlara bakarsak geç başlıyor. Bir at bir yaşında, hadi hadi iki yaşında ilkbaharındadır. Bir kuzu altı ayda koç olur. Ama insanoğlu ilkbaharını yirmisinden önce pek idrak edemez. Yirmiden evvel idrak edilen ilkbahar, bir yalancı ilkbahardır. Diğer Sait Faik Abasıyanık Sözleri ve Alıntıları İlkbahar bir bayram, bir uyanış, bir mucize, bir çılgınlık, olamayacak gibi duran bir şeyin oluşu, ilkbahar şu, ilkbahar bu... Kuş, papatya, gelincik, çayır, çimen, ağaç, çiçek, mimoza, zakkum, su sesi, hindiba, Çingene, kuzu... Klasik ilkbaharların içinde hepsinin, hatta sülüğün bile yeri vardır. unuttuklarım da çoktur a, en mühimi nisan, mayıs güneşi. Yaşı kırkı aşmış bir adamın mevsimler içinde ilkbaharı biraz üzüntüyle duymamasına imkan yoktur. Eski çılgınlıklar nerede? Nerede o, birdenbire bir genç kız elinden, bir genç kız rüzgarından sararma, o yürek çarpıntısı? Şu ömrü mevsimlere benzetenler iyi etmişler doğrusu. Herkesin bir ilkbaharı, bir yazı, güzü, kışı oluyor işte. İnsanın ilkbaharı, öteki hayvanlara bakarsak geç başlıyor. Bir at bir yaşında, hadi hadi iki yaşında ilkbaharındadır. Bir kuzu altı ayda koç olur. Ama insanoğlu ilkbaharını yirmisinden önce pek idrak edemez. Yirmiden evvel idrak edilen ilkbahar, bir yalancı ilkbahardır. ... Yarın ayran bile içemezsin. O, bardağı on kuruşa olan ayran. Yani bir kaşık yoğurtla bir bardak suyu karıştırıp da on kuruşa satan adamın namussuz olduğunu bile bile elinden içtiğin enayicesine bütün şehir insanlarının gözü önünde yapılan hırsızlığı, dolandırıcılığı bile bile... Değiştir mesleğini be! Dur ayrancının önünde sabahları. Yap bir güğüm ayran evde. Koy o herifin önüne kaldırıma. İki kuruştan ayran sat, sat da herif gözünü oysun. Seni parayla fukaralar tutup dövdürsün. Daha olmazsa öldürtsün. Kestane sat bir çıkmaz sokağın başında. çürüklerini ayır ayır, sokağa at yine üç yüzden okut. Korkma ziyan etmezsin. Ama başına bela musallat olurmuş; aldırma, koru kendini. Seni tanıyan kimse senden kestane almazmış; senin gözünün önünde, giderler çürüklerini inadına başkasından alırlar da senden almazlarmış. Varsın almasınlar. Bütün şehirle dost değilsin a! Sen başla bir defa işe, Bir haftaya kalmaz, şapkası delik, gözleri uçuk, rüzgara karşı içi yünsüz bir adamcağıza çürüklerini, pişmemişlerini dayayacaksın. Bunu yapacaksın. Yapmazsan hayatından, kestanecilikten hiçbir şey anlamayacaksın. Manav çırağını, bakkal oğlunu, tüccar katibini, gazeteci yazarını böyle yetiştiriyor. Bu şehir böyleyken, bu böyle sürüp gidecek.

bir kaşık ayran bana kaldı bayram