🥈 Ali Imran Suresi Tefsiri Elmalılı
Tennursözcüğü Türk Kur’an yorumcusu Elmalılı Hamdi Yazır’a göre kesinlikle ve tartışmasız bir biçimde öz Türkçe bir sözcüktür ve tandır sözcüğünden gelmektedir. Bu konuda Hamdi Yazır’ın “Hak Dini Kur’an Dili” adlı tefsir kitabının sadeleştirilmiş biçiminin 4. cildinin 538. sayfasına bakılabilir.
Aliİmran Suresi - Elmalılı Hamdi Meali Kuranı Kerim Türkçe tercümesi. Ali İmran Suresi - Elmalılı Hamdi Meali Kuranı Kerim Türkçe tercümesi Elmalılı Hamdi Tefsiri; Submenu 4.4; Submenu 4.5; Submenu 4.6; İlmihal. Submenu 5.1; Submenu 5.2; Hadis-i
TEFSİRElmalılı Tefsiri: Fizilal'il Kur'an Tefsiri: Muhammed Esed Tefsiri: Safvetu't-tevasir Tefsiri: Taberi Tefsiri: Tefhimul Kuran Tefsiri: Şifa Tefsiri: SESLİ KURAN-I KERİM DİNLE Abdulbasıt Abdussamed: Al-Majd Quran TV Live Online
Aliİmran Suresi; Kuran-ı Kerim’in üçüncü suresi olup 200 ayetten oluşur. Sure Medine’de inmiştir. Sure Medine’de inmiştir. Surenin 33. ayetinde Hz Musa’nın babası
Rabbimiz! Resullerinin diliyle vadettiklerini bize ver, Kıyamet Günü'nde bizi alçaltma; kuşkusuz, Sen, verdiğin sözden dönmezsin. Hasan Basri Çantay Meali. «Ey Rabbimiz, senin peygamberlerine karşı bize va'd etdiklerini ver bize. Kıyaamet günü yüzümüzü kara çıkarma. Şübhe yok ki Sen asla sözünden dönmezsin».
FetihSuresi - Elmalılı Hamdi Tefsiri. Fetih Suresi - Elmalılı Hamdi Tefsiri Mukabele - Cüz Hazret-i Ali (r.a.)'ye yaz, buyurdu Süheyle ve arkadaşları biz onu tanımıyoruz yaz dediler. Sonra yaz: "Bu, Resulullah'ın Mekke'lilere yaptığı andlaşma şartlarıdır." Al-i İmran Suresi . Nisa Suresi . Maide Suresi . En”am
SafSuresi - Elmalılı Hamdi Tefsiri. 1-2. "Ey iman edenler!" Râzî tefsirinde der ki: "Bu âyetlerin nazmında münasebet açısından makul bir güzellik vardır. Çünkü inatçı şu üç halden uzak değildir. 1- Ya inadına devam eder. 2- Yahut inadını terketmesi beklenir. 3- Yahut da inadı terkedip teslimiyyet gösterir.
AhmetBin Ali El-Acemi; Bünyamin Ayaz; Mustafa Özan Güneşdoğdu; Ramazan Şimşek; Davut Kaya; Elmalılı Hamdi Tefsiri - Kuranı Kerim. Fatiha Suresi . Bakara Suresi 1 - 2 - 3 . Al-i İmran Suresi . Nisa Suresi . Maide Suresi . En”am Suresi . Araf Suresi . Enfal Suresi . Tevbe Suresi . Yunus Suresi . Hud Suresi . Yusuf Suresi . Rad
ElmalılıHamdi Yazır: Vâkıa 79 Ali Fikri Yavuz: Vâkıa 79 Diyanet Vakfi: Vâ. 31 Lokman Suresi_jp2. Süre, Ali İmran suresi oku, kuran, kuran oku, kuran dinle, kurani kerim, kerim, kuran kerim / TÜRKÇE - ELMALILI HAMDİ YAZIR MEALİ ELMALILI HAMDİ YAZIR. Drama, romance. Elmalılı Hamdi Yazır Meali: Âli İmrân Suresi 26.
Aliİmran Suresi - Elmalılı Hamdi Tefsiri 3-AL-İ İMRAN: 1-2-Ya Muhammed! Yine Elif, Lâm, Mîm. Bunu iyi belle, iyi anlat! O yüce Allah, öyle bir hak mabuddur ki, ondan başka tapınılmaya değer, tapınılmayı hak etmiş, ilâh denilecek, kulluk edilecek hiçbir şey yoktur. Çünkü O, hayy ve kayyûmdur. Yok olmaktan, zeval
Kuran’ın ön sözü olarak kabul gören Fatiha suresinin kısaca tefsiri. Kur’ân-ı Kerîm’in fihristi, mukaddimesi, önsözü olan Fâtiha sûresi, Mekkî bir sûredir. Kur’ân’ın hülâsasını bünyesinde barındırır. Ümmü’l-Kur’ân, Sûre-i Hamd, Sûretü’ş-Şifâ gibi isimlerle anılır. Mekke’de ilk inen
AlakSuresi - Elmalılı Hamdi Tefsiri. 96-ALAK: Sûresinin başından e kadar beş âyettir. Tam sûre itibarıyla da Fatiha'dır. Fatiha bundan ve in ve in baş kısımlarından sonra inmekle beraber tam sûre olarak indirildiğinden, sûre itibarıyla önce indirilen Fatiha, âyet itibarıyla önce indirilen de 'dir. İmam Ahmed b. Hanbel
kfk67. ❬ Önceki Sonraki ❭ فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ ٱللَّهِ لِنتَ لَهُمْ ۖ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ ٱلْقَلْبِ لَٱنفَضُّوا۟ مِنْ حَوْلِكَ ۖ فَٱعْفُ عَنْهُمْ وَٱسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِى ٱلْأَمْرِ ۖ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى ٱللَّهِ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلْمُتَوَكِّلِينَ Elmalılı Hamdi Yazır Sen o zaman, sırf Allah´ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah´dan mağfiret dile. Yapacağın işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah´a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.
Ali İmran suresi 189 194 ayetleri arapça yazılışıبِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِوَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ[١٨٩]إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَآيَاتٍ لِّأُولِي الْأَلْبَابِ[١٩٠]الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىٰ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَٰذَا بَاطِلًا سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ[١٩١]رَبَّنَا إِنَّكَ مَن تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ أَخْزَيْتَهُ ۖ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ[١٩٢]رَّبَّنَا إِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادِي لِلْإِيمَانِ أَنْ آمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَآمَنَّا ۚ رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّئَاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الْأَبْرَارِ[١٩٣]رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدتَّنَا عَلَىٰ رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ إِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْمِيعَادَ[١٩٤Ali İmran suresi 189 194 ayetleri arapça okunuşu189. Ve lillahi mülküs semavati vel ard* vallahü ala külli şey’in İnne fı halkıs semavati vel erdı vahtilafil leyli ven nehari le ayatil li ülil Ellezıne yezkürunellahe kıyamev ve kuudev ve ala cünubihim ve yetefekkerune fı halkıs semavati vel ard* rabbena ma halakte haza batıla* sübhaneke fekına azaben Rabbena inneka men tüdhılin nara fe kad ahzeyteh* ve ma liz zalimıne min Rabbena innena semı’na münadiyey yünadı lil ımani en aminu bi rabbiküm fe amenna* rabbena fağfir lena zünubena ve keffir anna seyyiatina ve teveffena meal Rabbena ve atina ma veadtena ala rusülike ve la tuhzina yevmel kıyameh* inneke la tuhlifül İmran suresi 189 194 ayetleri meali anlamı189 Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.190 Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.191 Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.192 “Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.”193 “Rabbimiz! Biz, Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al.”194 “Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize vadettiklerini ver bize. Kıyamet günü bizi rezil etme. Şüphesiz sen, vadinden dönmezsin.”Al-i İmran Suresi 189-194. Ayetlerin İniş SebebiKureyş ulularından birkaç kişi toplanıp önce Yahudilerin din âlimlerine gittiler ve “Musa peygamber AS size ne gibi ayetler mucizeler getirdi?” diye sordular. Onlar da “O bize Asa, Yed-i Beyza mucizelerini getirdi, denizi İsrail oğullarına açtı.” diye cevap verdiler. Sonra Hıristiyan din âlimlerine uğrayıp “İsa AS peygamber size ne gibi mucizeler getirdi?” diye sordular. Onlar da “İsa peygamber dilsizleri, körleri ve alaca tenlileri iyileştirme, ölüleri diriltme mucizelerini getirdi.” diye karşılık verdiler. Bu kez Peygamber SAV Efendimize gelerek dediler ki “Ey Muhammed! Rabbine dua et de Safa Tepesini bize altın yapsın.” Bunun üzerine bu ayetler ayetlerle, kâinatın baştan sona kadar mucizelerle dolu olduğu, aklını iyice kullanan kişilerin her an nice belgelerle yüz yüze bulunduğu imran suresi hakkında bilgiAli İmran Suresi; Kuran-ı Kerim’in üçüncü suresi olup 200 ayetten oluşur. Sure Medine’de inmiştir. Surenin 33. ayetinde Hz Musa’nın babası İmran’dan söz edildiği için sure bu isimle bilinir. Tekrar belirtmek gerekirse Sûre, adını 33. âyette geçen Âl-i İmrân’ tamlamasından almıştır. Âl-i İmrân, İmrân ailesi demektir. Söz konusu ayette “… Nuh u İbrahimoğulları ve İmrân Ailesini âlemlere üstün kıldı. ” denilmektedir. İnananlara verilen öğütler, inanmayaların öte dünyada çekecekleri ızdırapların yanı sıra Uhud Savaşı ve Hristiyanlık, surenin öteki konuları arasındadır. Ali İmran Suresi; Mushaf tertibine göre 3, nüzûl sırasına göre 89. sure, hicretin ikinci yılında meydana gelen Bedir savaşı sonrasıyla üçüncü yılında vukûu bulan Uhud savaşını konu edinip müslümanların Medine-i Münevvere’deki hayatlarından bazı bölümlerin dile getirildiği iki yüz ayetten imrân Suresi, nazil olduğu yıllardaki Medine’de yaşayan müslümanların çevresini kuşatan hile, desîse ve karışıklıkları sonsuz bir canlılıkla tasvir etmekte düşmanlarının yalnız hareketlerini değil, aynı zamanda içerideki kin ve hasedi, zihinlerdeki korkunç plânları da bir tablo halinde gözler önüne bize, Medine’deki ihlâslı müslümanların durumunu aktarırken adeta içinde bulunduğumuz zamanı da yeniden geldiğimiz nokta ile birleştirip sergilemektedir. Bu endişe veren durum karşısında hidayet rehberimiz olan Kur’an-ı Kerîm, özellikle bu suredeki ayet-i celileler; tuzak ve fitneleri önlemek, yaygara ve şüpheleri bastırmak, kalpleri ve atılmış adımları sabitleştirmek, fikir ve ruhlara hitap etmek, hadiseleri tahlil edip ortaya ibretler çıkarmak, İslâm’ın tasavvur olunan binasını kurmak ve buna gölge düşürecek hususları yok etmek, İslâm topluluğunu İslâm düşmanlarının amansız hile ve tuzaklarından korumak için onları uyaran prensip ve kanunlar ortaya koymaktadır. Şöyle ki“Allah… Başka ilâh yok. Ancak, Hayy ve Kayyum dur. “ 1 “O, sana kitabı hak ve kendinden öncekileri tasdik edici olarak indirdi. Bundan önce de insanlara yol gösterici olarak Tevrat ile İncil’i indirmişti. Bir de hak ile batılı ayırt eden Furkan’ı indirdi. Gerçekten Allah’ın ayetlerini inkâr edenler için şiddetli azap vardır. Allah, Aziz’dir, intikam sahibidir. “3-4“Şüphesiz ki gökte ve yerde hiç bir şey Allah’dan gizli kalmaz. “5“Şu inkâr edenlerin malları ve çocukları Allah’a karşı onlara bir şey sağlamaz ve onlar, ateşin çırasıdırlar.” 10“Karşılaşan şu iki topluluğun durumlarında sizin için ibret vardır. Biri Allah yolunda döğüşüyordu. Diğeri de kâfir idi. Onlar, öbürlerinin kendilerinin iki katı olduklarını görüyorlardı. Allah, dilediğini yardımı ile destekler. Görebilen için bunda ibretler vardır. “13“Doğrusu Allah indinde tek geçerli din, İslâm dır. Ancak, kendilerine kitap verilenler kendilerine ilim geldikten sonra, ihtirastan dolayı ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, şüphesiz ki Allah, çabuk hesap görücüdür.”19“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa ondan asla kabul olunmaz. Ve o, ahirette en büyük zarara uğrayanlardandır. “85“De ki, “Ey mülkün sahibi olan Allahım, sen mülkü dilediğine verirsin. Sen mülkü dilediğinden alırsın. Sen dilediğini aziz edersin. Sen dilediğini zelil edersin. Hayır yalnız senin elindedir. Sen, şüphe yok ki her şeye kadirsin.”23“Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah’dan ilişiği kesilmiş olur. Ancak onlardan sakınmış olma hâliniz müstesna. Allah, size kendisinden korkmanızı emrediyor. Ve dönüş Allahadır. “28“Doğrusu İbrahim’e yakın olanlar ona uyanlar; şu Rasûl ve iman edenlerdir. Ve Allah, inananların dostudur. “68“Yoksa Allah’ın dininden başka din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde ne varsa ister istemez ona teslim olmuştur. Ve ona döndürüleceklerdir. “83“Ey iman edenler, eğer kendilerıne kitap verilenlerden herhangi bir zümreye uyarsanız imanınızdan sonra sizi çevirir, kâfir yaparlar. “100“Ey iman edenler, Allah’dan nasıl korkmak lâzımsa öylece korkun. Ve her hâlde müslüman olarak can verin. “ 102“Toptan Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın. Ve Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz düşman idiniz de o, kalplerinizin arasını uzlaştırdı. Ve onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz, ateş çukurunun tam kenarında idiniz, o, sizi oradan kurtardı. Doğru yola erişesiniz diye işte Allah, ayetlerini size böylece açıklar. “ 103“Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. Ma’rûfu emreder, münkerden nehy edersiniz. Ve Allaha inanırsınız. Ehl-i Kitap da inanmış olsaydı kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler olmakla beraber çoğu, gerçek dinden çıkmış fâsıklardır. “110“Ey iman edenler, sizden olmayanı dost edinmeyin. Onlar sizi şaşırtmaktan geri durmazlar. Sıkıntıya düşmenizi isterler. Öf keleri ağızlarından taşmaktadır. Sînelerinin gizlediği ise daha büyüktür. Size âyetlerimizi açıkladık, eğer düşünürseniz. “118“İşte siz o kimselersiniz ki, onlar sizi sevmezken, siz onları seversiniz. Kitapların bütününe inanırsınız. Onlar ise ancak sizinle karşılaştıkları zaman, iman ettik’ derler. Yalnız başlarına kaldıkları vakit de size öfkelerinden parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki “öfkenizden geberin”, gerçekten Allah, onların sinelerindeki özü hakkıyla bilir. “119“Size bir iyilik dokunursa onları üzer. Başınıza bir felâket gelirse buna sevinirler. Sabreder sakınırsanız onların hilesi size zarar vermez. Muhakkak ki Allah, onların yaptıklarını ilmi ile kuşatır.”120Bu ayetlerden aynı düşmanların yeryüzünde İslâm’ı ve Müslümanları nasıl hedef aldıkları, İslâm akîdesini bozmak için içteki fâsık ve münafıklarla birlikte nasıl çalıştıkları rahatlıkla anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’in kıyamete kadar sürecek dünya hayatının bir kitabı ve müslümanların hidayet rehberi olduğu bir gerçektir. Bu gerçeğe ve onun ayetlerine ancak şeytanın adamları kulak tıkar ve gözlerini İmrân Suresi böyle bir yapının yanında üç temel meseleyi dile getirmektedir. Bunların birincisi genel hatlarıyla din olayı ve özel anlamıyla İslâm’dır. Din, sadece Allah’a iman etmek ve bu kuru iman anlayışıyla yetinmek demek değildir. Din kesin bir ifadeyle sağlam bir tevhid inancıdır. Yani tek bir ilâh’ın üstün hâkimiyetine katıksız olarak iman etmektir. Bütün insanlık ve kâinat üzerinde hakim ve tek tasarruf sahibi olan ilâhî kudretin birliğini ve yegâneliğini kabul muhtevasında mevcut olan ikinci husus ise; müslümanlarla Rabb’leri arasındaki durumun tasviridir. Müminlerin Allah’a olan teslimiyetleri, ondan gelen her şeyi tartışmasız, yorumsuz ve memnuniyetle kabul edip büyük bir titizlikle onun emirlerine uymaları ve ona bağlanmalarıdır.“Onlar ki “Ey Rabbiniz, biz gerçekten iman ettik. Artık günahlarınız bağışla ve bizleri ateş azabından koru” diyenler, sabredenler, sadakat gösterenler, onun huzurunda divan duranlar, infâk edenler, seherlerde Allah’tan mağfiret isteyenlerdir. Allah’ın ayetlerini az bir pahaya küçük bir dünya menfaatine değişmeyenlerdir. ”Suredeki üçüncü önemli meseleye gelince; Kur’an, müminlerden başkasını dost edinmekten kaçınmayı, kâfirlerin bir değeri olmayan aldatmalarına kulak verilmemesini, Allahın emirlerinden uzak ve İslâm’a uymayan kötü yaşayış tarzlarını kabul edip onları dost edinmenin iman ile bağdaştırılamayacağını son derece büyük bir açıklıkla ifade arasında çok sıkı ilişki bulunan bu üç mesele, yani insanlığın Allah’ı bilip ona tam bir iman ve teslimiyetle bağlanması, tevhîd’in anlamını kavrayarak hayatını buna göre düzenlemesi ve böyle sağlam bir İslâmî anlayışa sahip olarak, Allah’ın düşmanları karşısında izleyeceği tavizsiz bir tutum ve davranışla kâfirlerin dostluğundan uzak kalınması hususları sûrenin temelini bir kısmı Necrân Hristiyanları hakkında nazil olmuştur. Necrân, Hicazla Yemen arasında bir şehir idi. O zamanlar burada çok sayıda Monhofist Yakûbî mezhebine mensup Hristiyan oturuyordu. Necrân Kâbesi diye ünlü bir kilisesi vardı. Roma İmparatorları buraya büyük maddî yardımlarda İmrân suresinin faziletine dair bazı hadis-i şerifler varid olmuştur. Ezcümle Ebû Ümâme rivayete göre Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır “Kur’an okuyun, çünkü o, kıyamet gününde ehl-i Kur’an olanlara şefaat eder. Bakara* ve Âli imrân surelerini okuyun. Çünkü bunlar kıyamet gününde iki bulut, yahut iki gölgelik veyahut iki kuş bölüğü gibi gelir, sahiplerine şefaat ederler. Bakara suresini okuyun. Çünkü ona sahip olmak bereket, onu okumayı terk etmek nedâmettir. Kötüler ona sahip olamazlar. ” Müslim, Salâtu’l Müsâfirîn, 42, 804.Ebû Yahya Süleym İbn Âmir’in rıvayetine göre Ebû Ümâme şöyle demiştir “Bir kardeşiniz şöyle bir rüya görmüştür Bakmış ki insanlar bir dağ yolunda yürüyorlar. Dağın tepesinde de iki yeşil ağaç bulunuyor. Ağaçlar söyle sesleniyorlar içinizde Âli İmrân suresini okuyan var mı?’ Eğer biri,evet’ derse dallarını sarkıtıyor, adamı yukarı çekiyorlar.”“Birisi Abdullah ibn Mes’ud’*un yanında Bakara ve Âli imrân surelerini okudu. Ona “içinde ism-i âzam bulunan iki sureyi okudun. O ism-i âzam ki onunla yapılan her dua kabul olur, her istek yerini bulur” Ka’b şöyle demiştir “Her kim Bakara ve Âli İmrân surelerini okursa bunlar kıyamet günü gelir, o adam hakkında, ya Rabbi, bunun için aleyhinde diyecek bir şeyimiz yok, derler.” Dârimî, Fedâilu’l-Kur’an, 15ALİ İMRAN SURESİ İLE İLGİLİ HABERLERAli İmran suresi arapça yazılışı ve meali Ali İmran Suresi İle İlgili Hadisler İsmail Biçer Ali İmran suresi 144 148 ayetleri dinle Fatih Çollak Ali İmran suresi 190 194 Abdulkadir Şehitoğlu Ali İmran suresi 190 194 Muhammed Esed Ali İmran Suresi Tefsiri Ali İmran Suresi Tefsiri mevdudi Ali İmran Suresi Meali Diyanet Ali İmran Suresi Meali Suat Yıldırım Ali İmran Suresi Meali Elmalılı Hamdi Yazır
Hüseyin Hilmi Işık Hakîkat Kitâbevi Sevgili Peygamberim Çocuk Pınarı Dinimiz İslam Türkiye Takvimi insan seveceği kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmeli kim olduğun değil, kiminle olduğun önemlidir Ana Sayfa Makaleler Videolar İmsakiyeler Altın Halka Altın Halka 1 1 Ebû Bekr-i Sıddîk ”radıyallahü anh” 2 Selmân-ı Fârisî “radıyallahü anh“ 3 Kâsım bin Muhammed “kuddise sirruh” 4 Câfer-i Sâdık “rahmetullahi aleyh” 5 Bâyezîd-i Bistâmî “kuddise sirruh” 6 Ebül-Hasen-i Harkânî “kuddise sirruh” 7 Ebû Ali Fârmedî “rahmetullahi aleyh” 8 Yûsuf-i Hemedânî “rahmetullahi aleyh” 9 Abdülhâlık Goncdüvânî “rahmetullahi aleyh” Altın Halka 2 10 Ârif-i Rîvegerî “rahmetullahi aleyh” 11 Mahmûd İncirfagnevî “rahmetullahi aleyh” 12 Alî Râmitenî “rahmetullahi aleyh” 13 Muhammed Bâbâ Semmâsî “rahmetullahi aleyh” 14 Seyyid Emîr Gilâl “rahmetullahi aleyh” 15 Şâh-ı Nakşibend Behaeddîn-i Buhârî “rahmetullahi aleyh” 16 Alâüddîn-i Attâr “rahmetullahi aleyh” 17 Ya’kûb-i Çerhî “rahmetullahi aleyh” 18 Ubeydüllah-i Ahrâr “rahmetullahi aleyh” Altın Halka 3 19 Kâdî Muhammed Zâhid “rahmetullahi aleyh” 20 Dervîş Muhammed “rahmetullahi aleyh” 21 Hâcegî Muhammed İmkenegî “rahmetullahi aleyh” 22 Muhammed Bâkî-Billah “rahmetullahi aleyh” 23 İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi aleyh” 24 Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî “rahmetullahi aleyh” 25 Seyfeddîn-i Fârûkî “rahmetullahi aleyh” 26 Seyyid Nûr Muhammed Bedâyûnî “rahmetullahi aleyh” 27 Mazher-i Cân-ı Cânân “rahmetullahi aleyh” Altın Halka 4 28 Abdüllah-i Dehlevî “rahmetullahi aleyh” hazretleri 29 Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî “rahmetullahi aleyh” 30 Abdüllah-i Şemdînî “rahmetullahi aleyh” 31 Tâhâ-i Hakkârî “rahmetullahi aleyh” 32 Seyyid Sâlih “rahmetullahi aleyh” 33 Sıbgatullah-i Hizani “rahmetullahi aleyh” 34 Seyyid Fehim-i Arvâsî “rahmetullahi aleyh” 35 Seyyid Abdülhakîm Arvâsî “rahmetullahi aleyh” 36 Hüseyin Hilmi Işık Efendi “Rahmetullahi Aleyh” Hakkımızda HUZUR PINARI İSLÂMİYET MENKÎBELERLE ÖĞRENİLİR ÖNEMLİ AÇIKLAMA TENKİTLER İLMİ OLMALI İHTİYATA RİAYET ETMEK İletişim & Dini Sual Ana Sayfa » Nisa Suresi Tefsiri 1-3. Ayet-i Kerimeler İlginizi Çekebilecek Diğer Makaleler Yorum Yapın
Fatiha suresi, Fatiha suresinin anlamı, tefsiri, yazılışı ve okunuşu videolu anlatım
Âl-i İmrân Sûresi 104. Ayet Tefsiri Hakkında Konusu Nuzül Fazileti Âl-i İmrân Sûresi Hakkında Âl-i İmrân sûresi 200 âyettir. Medine’de nâzil olmuştur. İsmini, 33-34. âyetlerde bahsedilen ve “İmrân Ailesi” mânasına gelen “Âl-i İmrân” kelimesinden almıştır. Sûreye اَلْكَنْزُ Kenz, اَلأمَانُ Emân ve الطيبة Tayyibe gibi isimlerin yanı sıra, seherlerde istiğfar edenlerden bahsettiğinden سُورَةُ الْإسْتِغْفَارِ Sûretü’l-İstiğfâr ve hidâyet nûrunun parlaklığı sebebiyle de اَلزَّهْرٰي Zehrâ ismi verilmiştir. Mushaf tertibine göre 3, nüzûl sırasına göre 89. sûredir. Büyük ihtimalle Bedir savaşından sonra başlayarak hicretin 9. senesine kadar peyderpey inmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in Bakara sûresinden sonra ikinci uzun sûresidir. Âl-i İmrân Sûresi Konusu Sûrede bahsedilen temel konulardan bir kısmı şunlardır Kur’ân-ı Kerîm’in, aynen Tevrat ve İncil gibi tek ilâh, Hayy ve Kayyûm olan Allah tarafından insanlara hidâyet rehberi olarak indirilmesi; iman edenlerin, kalplerinde hastalık bulunanların ve Ehl-i kitabın Kur’an karşısındaki konumları ve buna göre gerçekleşecek âkıbetleri; kurtuluşa ve ilâhî muhabbete erebilmek için Allah Resûlü’ne itaat ve ittibânın vurgulanması, Hz. Meryem, Hz. Yahyâ ve Hz. İsa’nın mûcizevî doğumlarından ve özellikle Hz. İsa’nın Allah’ın kulu olması ve yine O’nun izniyle gerçekleşen mûcizelerinden bahsedilerek başta hıristiyanların ve buna bağlı olarak tüm Ehl-i kitabın, yanlış düşünce, inanç ve davranışlarını terkederek Hak katında yegâne makbûl din olan İslâm’ı kabule davet edilmesi, Müslümanların, Ehl-i kitabın kötü niyet ve sapık anlayışlarına karşı uyarılması; onların tarih boyu yapageldikleri Allah’ın âyetlerini inkâr, insanları hak yoldan saptırmak, peygamberleri haksız yere öldürmek, isyan ve azgınlık etmek gibi yanlışlıklardan uzak durarak söz ve davranış bütünlüğü içinde Allah’ın dinini en güzel şekilde tebliğ eden en hayırlı ümmet olmaya gayret göstermelerinin istenmesi, Uhud savaşından ve bu savaşta uğranılan mağlubiyetin sebeplerinden; zafere erişmek için sabır, Allah ve Rasûlü’ne itaat ve Allah’tan korkmak gibi mânevî faziletlerle donanmanın gerekliliğinden; münafıkların karanlık ve şüphe dolu iç dünyalarından ve buna mukâbil Allah yolunda şehâdet rütbesine erişmiş bahtiyarların müjde, nimet, selâmet ve saadet dolu istikballerinden bahsedilmesi, Ayakta iken, otururken ve yatarken dâimî olarak Allah’ı zikretmenin, O’nun azamet, kuvvet ve kudret nişâneleri üzerinde tefekkürün, azabından sakınıp rahmetini ummanın ve bunların gerçekleşmesine vesile olacak cihad, hicret, sabır ve takvâ gibi diğer amel-i sâlihlerin teşvik edilmesi. Âl-i İmrân Sûresi Nuzül Sebebi Mushaftaki sıralamada 3, iniş sırasına göre 89. sûredir. Enfâl sûresinden sonra, Ahzâb sûresinden önce Medine’de nâzil olmuştur. Müfessirlerin çoğunluğuna göre, sûrenin önemli bir bölümünün geliş sebebi, Necran hıristiyanları adına Medine’ye gelen heyetle Hz. Peygamber arasında geçen Allah inancı konusundaki tartışmalardır. Bu vesileyle nâzil olan âyetlerin sayısı ve sûrenin iniş zamanı hakkında farklı görüşler vardır. Necran heyetiyle ilgili rivayetten sonra bunlara yer verilecektir. Coğrafî kaynaklar Yemen’de, Kûfe civarında ve Havran’da Necran adını taşıyan birden fazla yerleşim biriminin bulunduğunu kaydeder. Burada söz konusu olan kişiler, Yemen Necranı’ndan heyet halinde gelen hıristiyanlardır. Hıristiyanlık aslî şekliyle Arap yarımadasının önce bu kasabasında yayılmış ve başlangıçta Yemen hükümdarlarının sert tepkileriyle karşılaşmıştır. Daha sonra burası Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden biri olmuştur. Nitekim tarih kaynakları burada inşa edilen ve Kâbe-i Muazzama’ya karşılık olmak üzere “Kâbe-i Necrân” adıyla anılan görkemli kilisede çok sayıda piskoposun görev yaptığını belirtmektedirler. Aralarında bu kiliseye mensup din adamlarının da bulunduğu altmış kişilik bir Necran heyeti aşağıda açıklanacağı üzere hicretin 9. yılında veya daha önceki bir tarihte Medine’ye bir ziyarette bulunmuştu. Bu heyet içinde on dört kişi temsilci konumundaydı. Bunlardan üçü heyetin en yetkilileri idi Başkan Abdülmesîh el-Âkıb, başkan yardımcısı Eyhem es-Seyyid ve piskopos Ebû Hârise b. Alkame. Bir gün ikindi namazını müteakip süslü ve ihtişamlı elbiseler içinde mescide gelip Hz. Peygamber’in huzuruna çıkan bu heyet mensupları, kendi ibadet vakitleri geldiğinde doğuya doğru dönüp hıristiyan usulüne göre âyin yapmak istediler. Resûlullah onlara müsaade etti. Heyet birkaç gün Medine’de kaldı ve müslümanlar tarafından ağırlandı. Bu süre içinde heyetin ileri gelenleriyle Hz. Peygamber arasında Allah inancı ve Hz. Îsâ’nın durumuna dair önemli tartışmalar cereyan etti. Heyet mensupları arasında tam bir inanç birliği olmadığı gibi, sorulan sorulara verdikleri cevaplar da tutarlı değildi. Hz. Îsâ için bazan “Allah” bazan “Allah’ın oğlu” bazan da “üçün üçüncüsü” diyorlardı. Hz. Peygamber onların iddialarını çürüttükten sonra, kendilerini bağlayacak sorular yöneltti. Sonunda sükût etmek zorunda kaldılar. Bunun üzerine Resûlullah onları İslâm’a davet etti. Bu teklife karşı direnme yollarını denediler –“Ey Muhammed! Sen Îsâ’nın, Allah’ın kelimesi ve O’ndan bir ruh olduğunu söylemiyor musun?” dediler. Resûlullah– “Evet” deyince – “İşte bu bize yeter” dediler. Allah Teâlâ resulüne onları “mübâhele”ye açık biçimde lânetleşme davet etmesini vahyetti bu konuda ayrıntılı açıklamaya 61. âyetin tefsirinde yer verilecektir. Resûl-i Ekrem bu çağrıyı yapınca bir gün süre istediler. Bu konuda ne yönde bir karar alabileceklerini kendi aralarında müzakere ederlerken içlerinden biri şöyle dedi “Îsâ efendimizle ilgili çekişmeyi çözüme bağlayışından anlaşılmış oldu ki Muhammed gerçekten Allah’ın gönderdiği bir peygamberdir. Bilirsiniz ki bir toplum peygamberle lânetleşmeye kalkışırsa Allah, büyüğüyle küçüğüyle onları mahveder. Dinimizde kalmaya kararlıysanız, bu zatla lânetleşmeye girmeyiniz ve iyilikle ayrılınız.” Sonunda Hz. Peygamber’e gelip şöyle dediler “Ey Ebü’l-Kasım! Seninle lânetleşmeye girmemeye, seni dininle baş başa bırakıp kendi dinimiz üzere kalmaya karar verdik. Fakat biz senden hoşnuduz ve sana güveniyoruz. Ashabından uygun birini aramızdaki malî ihtilâfları çözmek üzere bize gönder.” Resûlullah bu talep üzerine Ebû Ubeyde b. Cerrâh’ı bu iş için görevlendirdi. Rivayete göre Hz. Ömer, hiçbir zaman yöneticilikten hoşlanmadığı halde, Hz. Peygamber’in söz konusu görev için karar verdiği gün, hayatında ilk defa içinde bu arzuyu duyduğunu ve kendisinin tayin edileceğini umduğunu ifade etmiştir bk. İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, II, 222 vd.; İbn Atıyye, I, 396-397; Râzî, VII, 154-155; Elmalılı, II, 1011-1015; Necran’la ilgili bilgi için bk. A. Moberg, “Necrân”, İA, IX, 165-167. Necran heyetiyle yapılan tartışmalar vesilesiyle nâzil olan bölümün1-61, 1-82 ve 1-84. âyetler olduğu yönünde görüşler vardır bk. Şevkânî, I, 345; İbn Âşûr, III, 143-144; Elmalılı, II, 1011. Necran heyetinin Medine’ye hicretin 9. yılında gelmiş olduğu yönündeki yaygın bilgiye mukabil, İbn Hişâm’ın bu heyet hakkındaki bilgileri tarih vermeksizin aktarması, Âl-i İmrân sûresinin Medine’de inen ilk sûrelerden olduğu hususunda âlimler arasında görüş birliğinin bulunması ve sûrenin içerik ve üslûbu bazı müellifleri bu sûresinin ne zaman nâzil olduğu konusunda farklı değerlendirmeler yapmaya sevketmiştir. İbn Âşûr’un bu konudaki açıklamalarını şöyle özetlemek mümkündür III, 143-144, 146 Âl-i İmrân sûresinin Medine’de inen ilk sûrelerden olduğu ve bazı âyetlerinde Uhud Savaşı’ndan söz edildiği hususunda âlimler arasında görüş birliği vardır. Enfâl sûresinden önce veya sonra indiği konusu ise ihtilâflıdır. Fakat Âl-i İmrân sûresinin, Bedir Savaşı sırasında indiği ittifakla kabul edilen Enfâl sûresinden de önce nâzil olduğuna dair rivayetin kabulü halinde, bu sûrede Uhud Savaşı’ndan söz edildiğini ve Bedir’de müslümanların kazandığı zaferin hatırlatıldığını söylemek mümkün olmayacaktır. Daha önce açıklandığı üzere aynı süre içinde birden fazla sûrenin inmesi mümkündür ve tefsir kitaplarında yer alan “Bu sûre filân sûreden sonra inmiştir” şeklindeki ifadeler, “Bu iki sûreden ilki tamamlanıp sonra diğeri inmeye başladı” anlamında değil, “Birincinin nüzûlü diğerinin nüzûlünden önce başlamıştır” anlamındadır. Necran heyetiyle ilgili bölümün iniş zamanının da bu ölçüye göre değerlendirilmesi uygun olur. Şu var ki, bu bölümün hicretin 9. yılında inmiş olduğuna dair ifadelerin, bu yılın “senetü’l-vüfûd” elçiler yılı olarak tanınmasından kaynaklandığı ve Âl-i İmrân sûresinin Medine’de inen ilk sûrelerden olduğu dikkate alınınca, Necran heyetinin sözü edilen elçiler yılından önce muhtemelen hicretin 3. yılında gelmiş olduğu söylenebilir. Derveze, Necran heyetinin, müslümanların Bedir Savaşı’nda Kureyş müşriklerine karşı zafer kazandıkları haberini yerinde tahkik etmek için–Uhud Savaşı öncesinde– Medine’ye gelmiş olabileceği ihtimali üzerinde durur. Aynı müfessir, Ebû Süfyân’ın –Mekke’nin fethinden sonraki bir zamanda– Hz. Peygamber’in Necran hıristiyanları için yazılı bir belge düzenlediğine tanıklığı ile ilgili haberin doğru olması halinde ise hicretin 9. yılında başka bir Necran heyetinin daha gelmiş olmasını muhtemel görür VIII, 70-71. Abdülhamîd Mahmûd Tahmâz ise bunu zorlanmış bir yaklaşım olarak değerlendirir ve bir sûrenin âyetlerindeki sıralamanın daima nüzûl sebebi ve sırasına göre olmadığı noktasından hareketle burada Necran heyeti hakkında hicretin 9. yılında inen baş kısmın Uhud Savaşı hakkındaki orta kısımdan sonra inmiş olduğunu düşünmeye bir engelin bulunmadığını savunur et-Tevrât ve’l-İncîl ve’l-Kur’ân fî sûreti Âli İmrân, s. 9-10. Âl-i İmrân sûresinin baştan 120. âyetine kadar olan bölümün hicretin ilk yıllarında nâzil olduğunu gösteren bir içeriğe sahip bulunduğuna işaretle, sûrenin ilk seksen küsur âyetinin Bedir Savaşı’ndan bile önce nâzil olduğu, muhtemelen Hz. Peygamber’in daha önce inen Âl-i İmrân âyetlerini Necran heyetine okuduğu için bunu duyan bazı kişilerin bu âyetlerin o zaman hicretin 9. yılı indiğini zannettikleri de ileri sürülmüştür. Fakat bu görüşün sahibi olan Süleyman Ateş’in konuya ilişkin açıklamaları kendi içinde tutarlı görünmemektedir. Zira Ateş “hicrî 5. yıldan sonra Medine’de yahudi kalmadığı” noktasından hareketle “bu sûrede yahudilerin yerinin bulunmadığı” tarzında ve kendisinin başka ifadeleriyle bağdaşmayan kesin bir kanaat de ortaya koymaktadır krş. II, 6, 33, 60, 61, 65, 69, 70, 71, 84, 85; II, 48, 61, 62; II, 29-30; II, 63. Öte yandan bazı âyetlerin içeriği ile tarihî bilgiler arasında uyum arama çabasıyla, meselâ 64. âyetin bir Hudeybiye Antlaşması’ndan önce, bir de Mekke fethinden sonra olmak üzere iki defa inmiş olmasına ihtimal veren müfessirler de vardır bk. İbn Kesîr, II, 46. Kanaatimize göre Âl-i İmrân sûresinde “Ehl-i kitap” olumlu ve olumsuz yönleriyle geniş bir biçimde ele alınmış, inanç esasları bakımından hıristiyanlara ağırlık verilmekle beraber birçok yerde yahudilere de atıfta bulunulmuştur. Özellikle Hz. İbrâhim hakkındaki tartışmaya gönderme yapan âyetler 65-68 bunun açık bir kanıtıdır. Hatta 64. âyetin tefsirinde açıklanacağı üzere Ehl-i kitaba yapılan diyalog çağrısını, aslî şekliyle tevhid inancına dayalı din mensuplarına yapılmış genel bir davet biçiminde anlamak mümkündür. Şevkânî’nin de belirttiği üzere, bu sûrede geçen Ehl-i kitap ifadelerinin sadece hıristiyanlar hakkında olduğuna dair bazı ilk dönem bilginlerinden nakledilen rivayeti mutlak biçimde doğru saymak mümkün değildir I, 391; bu rivayeti, Bakara sûresiyle karşılaştırıldığında burada hıristiyanlara ağırlık verilmiştir şeklinde anlamak daha uygun olur. Âyetlerin sıralaması konusunda yukarıda işaret edilen bilgiler dikkate alındığında, daima nüzûl sırasına ilişkin rivayetlerden hareketle zaman tesbiti yapmanın isabetli olmayacağı açıktır. Âyetlerin anlaşılmasında tarihî bilgiler ve nüzûl bilgileri önemli bir yardımcı role sahip olmakla beraber, yorumu bu bilgiler içine hapsetmeksizin ve öncelikle Kur’an’ın içerdiği mesajlar üzerinde dikkatle durulduğu takdirde yorumun ufkunu genişletme ve sağlıklı sonuçlara ulaşma ihtimali artar. Tabii ki, bu yorumların da kesinlik taşıyan verilerle çatışmamasına özen gösterilmesi gerekir. Buna göre, sûrede geçen ifadelerin de kimlere uygun düştüğü noktasının esas alınması, kesinlik kazanmamış rivayet veya ihtimaller dolayısıyla yoruma kesin bir üslûp katılmaması uygun olur. Sonuç olarak sûrenin nüzûlü hakkında şu söylenebilir Bakara ve Enfâl sûrelerinin ardından hicretin 3. yılında Uhud Savaşı’ndan sonra nâzil olmaya başlayan sûrenin tamamlanması muhtemelen hicretin 9. yılına kadar sürmüştür Emin Işık, “Âl-i İmrân Sûresi”, DİA, II, 307. Âl-i İmrân Sûresi Fazileti Ele aldığı mevzulara, ihtiva ettiği ahkâm, kıssa, emir ve yasaklara bakıldığında Âl-i İmrân sûresinin de tıpkı Bakara sûresi gibi çok önemli, faziletli ve büyük bir sûre olduğu görülür. Onun fazileti hakkında Allah Resûlü şöyle buyurur “Kur’an’ı okuyunuz; çünkü o, kıyamet gününde kendisiyle hemhâl olanlara şefaatçi olarak gelecektir. Zehrâvân’ı yani Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerini okuyun;[1] çünkü onlar, kıyamet gününde iki büyük bulut veya iki gölgelik ya da iki kuş sürüsü hâlinde gelerek kendilerini okuyanları savunacak ve koruyacaklardır.” Müslim, Mûsâfirîn 252 [1] Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerine, hidâyet nûrlarının parlaklığı ve okuyanlara verilecek ecrin büyüklüğü sebebiyle, “Zehrâvân” ismi verilmiştir. وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿١٠٤﴾ Karşılaştır 104 Ey mü’minler! İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü yasaklayan seçkin bir topluluk bulunsun. İşte onlar, doğru ve kalıcı yatırım yapıp kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. TEFSİR Hayra davet, iyiliği emredip kötülüğü yasaklama bütün müslümanlara farz-ı kifâyedir. Bu vazife yerine getirilmeyince hiçbir müslüman mesuliyetten kurtulamaz. Hitap bütün mü’minlere olduğu için onların vazifesi, içlerinden bu sorumluluğu yerine getirecek belli, özel bir topluluk yetiştirmek, onlara yardım ve ittiba etmek suretiyle bu görevi yerine getirtmektir. Böyle bir grup teşkil edilip görevlendirildikten sonra tebliğ vazifesi bizzat onlar üzerine farz-ı ayın olur. Fakat bunlar görevlerini yerine getirmezlerse, sorumluluk önce bunlara, ikinci olarak da tekrar müslümanların hepsine geçen اَلْخَيْرُ hayır kelimesi, “dine ve dünyaya ait her türlü iyi, güzel ve faydalı olan şeyler” mânasına gelir. Kur’ân-ı Kerîm’de umumiyetle bu kelime; Allah’ın rızâsına uygun düşen, fert, aile ve toplumun faydasına olan, âhirette sevap kazandıran tutum ve davranışlar, fert ve toplum menfaatine olan servet, mülk, müessese ve düzenlemeler anlamında kullanılmıştır. Bunların zıddı olan şeylerden de “şer” olarak bahsedilir. Burada zikredilen “hayır”dan maksat, öncelikle tevhid ve İslâm’dır. İyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak da bunun mühim bir kısmını teşkil eder. Bu bakımdan emredilmesi istenen “marûf”, İslâm’ın getirdiği, uygun gördüğü ve onayladığı her türlü iyiliktir. “Münker” de İslâm’ın yasakladığı ve onaylamadığı her türlü kötülüktür. Şunu belirtmek gerekir ki iyiliği ve kötülüğü Allah’ın sapasağlam ipi olan İslâm’dan başka ölçüyle ölçmeye kalkmak, nefse ait arzulara uymaktır ki, bu, bir sonraki âyette yasaklanan anlaşmazlık ve uyuşmazlığı hortlakmaktan başka bir şey davet, iyiliği emir ve kötülüğü yasaklamak hususunda Allah Resûlü çok önemli ikazları vardır. Bunlardan birkaçı şöyledir“Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar ve zalimin iki elini tutup onu doğruyu kabule zorlarsınız ya da bunu yapamadığınız takdirde Allah, sizin iyilerinizin kalplerini de kötülerinkine benzetir ve daha önce İsrâiloğulları’na ettiği gibi size de lânet eder.” Ebû Dâvûd, Melâhim 17“Sizden bir kötülük gören kişi onu eliyle önlesin. Buna gücü yetmeyen diliyle karşı çıksın. Bunu da yapamayan o kötülüğe kalbiyle buğzetsin. Sonuncusu, imanın en zayıf derecesidir.” Müslim, İman 78; Tirmizî, Fiten 11Allah Resûlü iyiliği emir ve kötülüğü yasaklama işinin toplumun ihyâsı ve devamı açısından ne kadar hayatî olduğunu bir misalle şöyle açıklar“Allah’ın çizdiği sınırları aşmayarak orada duranlarla bu sınırları aşıp ihlâl edenler, bir gemiye binmek üzere kur’a çeken topluluğa benzerler. Onlardan bir kısmı geminin üst katına, bir kısmı da alt katına yerleşmişlerdi. Alt kattakiler su almak istediklerinde üst kattakilerin yanından geçiyorlardı. Alt katta oturanlar–Hissemize düşen yerden bir delik açsak, üst katımızda oturanlara eziyet vermemiş oluruz» dediler. Şayet üstte oturanlar, bu isteklerini yerine getirmek için alttakileri serbest bırakırlarsa, hepsi birlikte batar helâk olurlar. Eğer ellerinden tutarak bunu önlerlerse, hem kendileri kurtulur, hem de diğerleri kurtulmuş olur.” Buhârî, Şirket 6; Tirmizî, Fiten 12İslâm toplumu adına hayra davet, iyiliği emredip kötülüğü yasaklama vazifesini ifâ edecek kişilerin belli başlı hususiyetlere sahip olmaları lâzımdır. Bunları şöylece hülâsa edebiliriz› İman, istikâmet ve takvâ bakımından yeterli ve üstün bir seviyede olmaları,› İyiyi kötüden, hayrı şerden ayırabilecek derecede ilim, irfan ve tecrübe sahibi olmaları,› Beşerî münasebetleri güzel bir şekilde yürütebilecek derecede ahlâk-ı hamîde ve hüsn-i muâşeret sahibi olmaları,› Bu işi yapabilecek dirâyet, güç ve kudret sahibi olmaları tam olarak öğrenilip, öğretilip yaşanmadığı takdirde toplumda düzenin yerini terör, birliğin yerini tefrika alır ki gelen âyet bu hususta ciddi bir uyarıda bulunmaktadır Kaynak Ömer Çelik Tefsiri
ali imran suresi tefsiri elmalılı