🥋 Kul Hakkı Ile Ilgili Vaaz

RT@atkn_t: @halil_konakci keşke Kadınlar ile ilgili söylediklerini şu aşağıya bıraktığım görsel, rüşvet, pudra şekeri, adam kayırma, kul hakkı ile ilgili de söyleyebilsen. Belki o zaman sana delikanlı çocukmuş diyebiliriz . 26 Jul 2022 İmamoğlu: Kul hakkı yiyorlar, hesap veremeyecekler. Pandemi döneminde ihtiyaç sahipleri için toplanan yaklaşık 5 milyon liranın bir yıldır banka hesabında bloke edilmiş durumda beklediğini belirten İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu "Ne bu dünyada ne öbür dünyada ne de hukuk önünde o işe imza atanlar hesap veremeyecekler. Kul KıymetliKardeşlerim; Kul hakkının, hak sahibi tarafından affedilmedikçe affolunmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Kul hakları içinde en önemlisi ise yetim hakkı yemektir. Güçsüz, kimi kimsesi olmayan yetimlerin malını yemek, hakkını hukukunu çiğnemek Allah’ın gazabını celbeden davranışlardandır. MuhteşemVaaz (Kul Hakkı) Kulhakkına dair bir Hadisi kudside "Benim huzuruma ne ile gelirseniz gelin affederim ancak kul hakkı ile gelmeyin" buyrulmuştur.Kul hakkına dair bir çok Ayet ve hadisi şerif mevcuttur. Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü onun duasıyla ALLAH arasında perde yoktur." KulHakkı Derken birinin senin sitenden bir program indirip o programla kazanacağı sevapların sana da mı ektisi olur diyosan eğer siteyi bu bilnçle yapıyosan olmaz.! Zira Ameller niyetlere göredir. KULHAKKI İLE İLGİLİ HADİSLER. "Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helâllaşsın! Çünkü âhırette altının, malın değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar, kendi sevâblarından alınır, sevâbları olmazsa, hak sâhibinin günâhları buna yüklenir." [Buhârî] “Mü’minin ruhu, ödeninceye kadar borcuna Kul hakkı ile ilgili sözler Laminat parke m2 fiyatları 2021 Laminat parke m2 fiyatları 2021Uyuz tedavisinde sıklıkla kullanılan kan emen parazit öldürücü etkisi olan losyon formunda bir ilaçtır. ml’lik beyaz-mavi kutularda satılmaktadır. Sorunlu bölge ve çevrelerine iyice sürerek uygulanmaktadır Kaşıntı gibi sorunları Peygamberimizin Kul Hakkı Hassasiyeti ile İlgili Hadis. Güncelleme : 2022-07-08 10:50:14. Site 0 Facebook 0 Tweetle 0 Google +1. kadar ben şahsen yirmi yıl boyunca kul hakkı ile ilgili sayısız hutbeler vermiş, cami kürsülerinde vaaz etmiştim. Fakat Hocaefendi’nin o hareketi yirmi yıl boyunca okuduğum ve vaazımdan daha fazla bütün hücrelerime kadar tesir etti. Hocaefendi bütün hayatı boyunca böyle hareket etti. İstikametten ayrılmadığı CEVAP Kul hakkı beş türlüdür: 1- Mali [Parasal] 2- Nefsi [hayati yönden] 3- Irzi [Haysiyetle ilgili] 4- Mahremi [Namusla ilgili] 5- Dini. 1- Mali olan kul hakları: Hırsızlık, gasp, aldatarak, yalan söyleyerek mal satmak, sahte para vermek, başkasının malına zarar vermek, yalancı şahitlik, rüşvet almak gibi. Kul hakkı yazısı ve tüm Hayrettin Karaman yazıları Yenisafak.com Yazarlar Köşesinde! panel, vaaz, hutbe, kurs, yazılı ve görsel medya programı, eğitim programında yer alarak Paz2. "Ana Sayfa""Sonuçlar" "kul hakkı" "Sonuçlar" kul hakkı Kul Hakkı ve Ferâgat Ahlâkı Kıssalardan Hisseler Yüzakı Dergisi, Yıl 2021 Ay Ocak, Sayı 191 BENİM DEĞİL SENİN! Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; bir gün ashâbı ile sohbet ederken,... Kul Hakkı Yemek Ateştir Video ve sesleri İNDİR linkine sağ tıklayıp Hedefi Bağlantıyı Farklı Kaydet diyerek indirebilirsiniz. KUL HAKKI YEMEK ATEŞTİR Haklar çok mühim kardeşler! Mâlî haklar da mühim,... Kul Hakkı Hassâsiyeti Yıl 2009 Ay Aralık Sayı 58 Rasûlullah -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz, bir gün ashâbı ile sohbet ederken, onlara, kul hakkı husûsunda gösterilmesi gereken titizlikle... Yıl 2002 Ay Ekim Sayı 02 – Efendim, çok hassas ve hesabı da çetin olduğu hâlde kul hakkına pek dikkat edilmiyor. Bu hususta neler söylemek... Hakkı Tevzî ve Tavsiye Kıssalardan Hisseler Yüzakı Dergisi, Yıl 2020 Ay Eylül, Sayı 187 KEFÎLİN HAK OLURSA! Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- naklediyor Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şu kıssayı... Göz Nûru Nesiller Hakkında Mülâkat Yüzakı Dergisi, Mülâkat -2- Yıl 2018 Ay Mart Sayı 157 VATAN EVLÂDI BİR GENÇLİK… Yüzakı –Muhterem Efendim! Neslin eğitimi deyince müsaadenizle size pek çok suallerimiz... Yüzakı» Hakkında Mülâkat Yüzakı Dergisi, Mülâkat -1- Yıl 2018 Ay Şubat Sayı 156 BİR KUR’AN ve İRFAN MEKTEBİ Yüzakı –Muhterem Efendim! Yüzakı Dergimiz, sizin eseriniz. Şu an 156’ncı... Kulluğun Özü DUÂ Gönül Dergâhından Hikmetler Yıl 2017 Ay Aralık Sayı 135 İnsan, kulluk için yaratılmıştır. Kulluktan bahsedilen bir yerde de duâdan bahsetmemek mümkün değildir. Zira duâ, Allah... Kul Mükerrem Olacak Video ve sesleri İNDİR linkine sağ tıklayıp Hedefi Bağlantıyı Farklı Kaydet diyerek indirebilirsiniz. KUL, MÜKERREM OLACAK… Muhterem kardeşlerimiz! Cenâb-ı Hak muhtelif âyetlerde, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği... Kul Nasıl “Bir Allah Dostu” Olabilir? 4 Video ve sesleri İNDİR linkine sağ tıklayıp Hedefi Bağlantıyı Farklı Kaydet diyerek indirebilirsiniz. KUL NASIL “BİR ALLAH DOSTU” OLABİLİR? 4 Okunan âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak... Adıma İzâfe Edilerek Yapılan Dûalar Hakkında Kıymetli kardeşlerimiz. Yüce Rabbimizʼe her vesîleyle duâ ve ilticâ hâlinde olmamız, kulluğumuzun bir gereğidir. Fakat adıma izâfe edilerek ve şahsıma bağlantı kurularak, kimileri tarafından, bazı... Kul Nasıl “Bir Allah Dostu” Olabilir? 2 Video ve sesleri İNDİR linkine sağ tıklayıp Hedefi Bağlantıyı Farklı Kaydet diyerek indirebilirsiniz. KUL NASIL “BİR ALLAH DOSTU” OLABİLİR? 2 Efendimizʼi yakından tanıyabilmek. İşte ashâb-ı... Mü’minin Kulluk Hayatı Bir Soru Bir Cevap Yıl 2014 Ay Temmuz Sayı 94 Efendim; ilâhî rahmet, mağfiret ve bereket mevsimi olan bir Ramazân-ı Şerîf’e daha kavuştuk. Peki, bu... Dünyaya Kulluk İmtihanı için Geldik Video ve sesleri İNDİR linkine sağ tıklayıp Hedefi Bağlantıyı Farklı Kaydet diyerek indirebilirsiniz. DÜNYAYA KULLUK İMTİHANI İÇİN GELDİK Muhterem Kardeşlerimiz! Dünyaya geliş sebebimiz, bu imtihan... İnsan, Kulluk için Yaratıldı!.. Yıl 2013 Ay Kasım Sayı 105 Nakledilir ki Cenâb-ı Hak, Dâvud -aleyhisselâm-’a şöyle vahyetti “–Ey Dâvud! Senden çıkan zelle[1], senin için son derece mübârektir.”... Cenab-ı Hak ile Kul Arasındaki Engeller Nelerdir? Video ve sesleri İNDİR linkine sağ tıklayıp Hedefi Bağlantıyı Farklı Kaydet diyerek indirebilirsiniz. CENÂB-I HAK İLE KUL ARASINDAKİ ENGELLER NELERDİR? Cenâb-ı Hakʼla kul arasındaki engeller... Yazı dolaşımı Yıl 2002 Ay Ekim Sayı 02 – Efendim, çok hassas ve hesabı da çetin olduğu hâlde kul hakkına pek dikkat edilmiyor. Bu hususta neler söylemek istersiniz? – Hak katında afva mazhar olmayan hususlardan biri şirk, biri de kul hakkıdır. Cenâb-ı Hak, kulunun dağlar kadar günâhını bağışlarken, kul hakkını afvının dışında tutmakta ve bu husustaki bağışlamayı, ancak kulların birbirlerinin haklarına riâyet ederek aralarında helâlleşmeleri şartıyla tecellî ettirmektedir. Onun için Hak yolunun samîmî ve muttakî yolcuları, bir ömür kul hakkı hassasiyeti içinde yaşamışlar ve üzerlerine en ufak bir tozun dahî sıçramamasına dikkat etmişlerdir. – Efendim, meselâ nasıl bir hassasiyet göstermişler ve neler yapmışlardır? – Bu hususta gönülleri istikâmetlendirici pek çok güzel rivâyetler vardır. Birkaç misâl kabîlinden hatırıma gelenleri zikredeyim Rivayet göre Abdullah bin Mübârek’in çok kıymetli bir atı vardı. Bir yolculuğu esnâsında öğle namazı vaktinin girmesi üzerine atını salıvererek namazını kıldı. Ancak bu sırada at, bir köyün devlete ait merasına girerek otlamaya başladı. Bunun üzerine İbn-i Mübârek, o ata binmekten vazgeçti. Bir başka misâl şöyle Ebu Hamdun Kassar, can çekişen bir dostunun yanında bulunuyordu. Adam vefat eder etmez, yanmakta olan lambaya üfleyip söndürdü. Kendisine “–Ey Hamdun, bu karanlıkta lambayı niçin söndürdün?” dediler. O da şu cevâbı verdi “–Lamba ve onun içindeki yağ şimdiye kadar vefât eden zâta aitti. Şimdiden sonra ise vârislerinin hakkıdır…” Bir başka misâlde de Ebu Süleyman Havvas başından geçen bir hâli şöyle anlatıyor Birgün merkebe binmiştim. Sinekler eziyet veriyor, onun için hayvancağız başını durmadan eğiyordu. Ben de, yoldan kalmamak için habire elimdeki deynekle ona vuruyordum. Nihayet merkep kafasını kaldırdı. Lisân-ı hâl ile şöyle dedi “–Şimdi vur bakalım. Vur ama, hiç şüphe etme ki, bu dayak yarın senin başına inecektir!..” – Efendim, herhâlde önemli olan, bu kıssalardan gerekli dersi çıkarıp ona göre kendimizi istikametlendirmektir. – Elbette!.. Ancak ilk suâlinizde de belirttiğiniz gibi esefle ifade etmek gerekir ki, kul hakkı mes’elesi son derece ehemmiyetli olmasına rağmen günümüzde en az riâyet edilen bir husus hâline gelmiştir. Oysa Âlemlerin Efendisi’nin, son demlerinde ashâbına “Kimin üzerimde hakkı varsa gelsin alsın!” buyurarak, âhirete hicret ânında dahî kul hakkını düşünmesinin hikmet ve sırrı, bütün âleme pek manidar bir mesajdır. Böyle yüce mesajlarla olgunlaşan ashabın büyüklerinden üçüncü halîfe Hazret-i Osmân’ın yanlışlıkla kulağını çektiği ve hatâsını anladığında da yanına çağırdığı kölesine “–Sen de benim kulağımı çek!” diye kulağını çektirmesi, hattâ kölenin hafif davranması üzerine “–Ben daha sert çekmiştim; biraz daha sert çek de beni âhıret vebâlinden kurtar!” demesi, buna mukâbil kölenin de “–Ey halîfe! Daha fazla çekersem bu sefer ben size borçlu olurum!” şeklinde cevap vermesi, neticede karşılıklı helâlleşmeleri pek ibretlidir. Diğer taraftan Fâtih’in yanlışlıkla kolunu kestirdiği hıristiyan mîmâr ile muhâkeme sonunda kendi kolunun da kesilmesi için uzatması, bu fazîlet karşısında da mîmârın kısas şikâyetinden vazgeçip diyet alması da, kul hakkına riâyetin şâheser nümûneleridir. – Efendim, kul hakkının çerçevesi nedir? Bu hak, sadece bir şahsın bir başkasının malını alması ve onu iade etmemesi durumunda mı gerçekleşir; manevî ihlâller de kul hakkına girer mi? Daha doğrusu kul hakkı deyince ne anlamalıyız? – Kanaatimce kul hakkının oluştuğu en mühim nokta burası; yâni yapılan ihlâlin kul hakkı olarak görülüp görülmemesidir. Dolayısıyla bu mevzuda en önemli hususlardan biri de, kul hakkına nelerin girip girmeyeceğinin bilinmesidir. Günlük hâdiseler çerçevesinde pek çoklarına normal gibi gelen o kadar mes’eleler var ki, aslında hepsi de birer kul hakkı mes’elesi içindedir. En basitinden yoğun trafik akışının olduğu yerlerde uyanıklık adına pek çok sürücüyü gerek zor durumda bırakmak, gerek birtakım ihlâllerle sırf kendini düşünmek, zaman zaman nice facialara yol açmaktadır ki, bunlar da hesabı verilemeyecek en çetin kul haklarındandır. Aynı şekilde yemek kokusu ile komşuya eziyet etmek de böyledir. Dolayısıyla kul hakkını, sadece müşahhas bir şekilde bir başkasının malını çalmak veya gasp etmek olarak anlamamalı, davranış ve muâmelelerimizde birtakım bencillikler yapmak sûretiyle başkalarının hakkını çiğnemenin de kul hakkına girdiğini bilmelidir. Yâni maddî olarak zâhiren kul hakkına girmekle, mânevî olarak kul hakkına girmek arasında pek fark yoktur. Bilâkis mânevî kul haklarının hesâbı daha ağırdır. Meselâ talebesini yetiştirmek husûsunda ihmalkâr davranan bir hocaefendi veya öğretmen, talebesinin enerjisini ve zamanını zayi edip bir insan israfına sebep olduğu için üzerine kul hakkı almıştır. – Efendim, o hâlde kul hakkı çok şümûllü bir mes’ele!.. – Evet. Hassas bir şekilde düşünülürse kul hakkının şümûlü o derecede geniştir ki, bir müslümanın yüzüne haksız yere sert sert bakmak bile bir kul hakkı ihlâlidir. Bunun yanında aleyhte konuşmak ve benzeri şekilde ölülerin hukûkuna tecâvüzden de kaçınmak gerekir. Yine haksız yere birisine karşı söz veya yazıyla tecâvüzde bulunmak da, o kendini müdâfaa edemeyecek bir mevkîde olduğu için daha büyük bir vebâli mûcibdir. Dolayısıyla bir sözü söylerken bile onun kalbe saplanacak bir bıçak gibi mi, yoksa yürekleri şefkatle saracak bir kucak gibi mi olduğuna dikkat etmelidir. Zîrâ Hazret-i Peygamber -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- şöyle buyurur “Özür dilemek gereken bir sözü konuşma!” İbn-i Mâce, Zühd, 15 – Efendim, kul hakkı hususunda ne tavsıye edersiniz? – Kul hakkı mânevî ise helâlleşmek, maddî ise onu iade etmek gerekir. Yâni kul hakkını âhırete bırakmamalıdır. Nitekim Hazret-i Peygamber -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-’in tatbikatı da böyledir. O, önüne borçlu, yâni üzerinde kul hakkı bulunan bir cenaze getirildiğinde onun namazını kıldırmaz, ancak borcu ödendiği takdirde imamete geçerdi. Ebû Katâde -radıyallâhu anh- anlatıyor Rasûlullâh -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-’e, namazını kıldırıvermesi için bir adamın cenâzesi getirildi. Ancak -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz “–Onun üzerinde borç var, arkadaşınızın namazını siz kılın!” buyurdu. Ben “–Borç benim üzerime olsun, ey Allah’ın Resülü” dedim. “–Sadâkatle mi ?” dedi. “–Sadâkatle!” dedim. Bunun üzerine cenazenin namazını kıldı. Tirmizi, Cenâiz, 69; Nesâi, Cenâiz, 67 – Efendim, bu güzel sohbetinizden dolayı teşekkürlerimizi arz ederiz. – Ben de teşekkür ederim. Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir. Kul Hakkına Riayet Muhterem Müslümanlar Yüce Dinimiz hak kavramına büyük değer vermiş, hakların kaybolmaması için gerekli tedbirleri almıştır. Bu hakların içerisinde en çok durulanı ise, şüphesiz kul hakkıdır. Bu sebeple insan, mutlaka kendi hakkının sınırını bilmeli ve başkalarının hakkına saygılı olmalıdır. Sevgili Peygamberimiz, “Her Müslüman’ın diğer Müslüman’a malı, ırzı ve kanı haramdır” buyurmuşlardır. Bu hadis-i şerif bizlere, insanların mallarının, canlarının, şeref ve haysiyetlerinin her türlü tecavüzden korunmuş olduğunu, İslam Dini’nin insan haklarına ne büyük değer verdiğini göstermektedir. Değerli Müminler İnsanın değeri bilinmeden onun hak ve hukukunun anlaşılması veya ona gereken değerin verilmesi mümkün değildir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “Gerçekten Biz insanı, en güzel bir biçimde yarattık” buyurarak insanın ne kadar değerli bir varlık olarak yaratıldığını ifade etmektedir. Kendisine bu üstünlük verilen insan ise, Allah’ın emirlerine uymak ve yasaklarından da sakınmakla yükümlü tutulmuştur. Gerçek Müslüman, herkesin hakkına saygı gösterir. Kimsenin hakkına tecavüz etmez, hak yemez ve başkalarına zulmetmez. Karşılıklı anlaşma olmadan kimsenin malına el uzatmaz. Haksızlığın ve hırsızlığın ağır vebalini düşünür, ahiretteki hesabının şiddetini ve zorluğunu aklından çıkarmaz. Çünkü bilir ki, her hak sahibi mutlaka hakkını alacaktır. Kıymetli Kardeşlerim Alış-verişte, ölçü tartıda yapılan hilekarlık, her türlü aldatmalar, dinimizce yasaklanmış, kul hakkının korunmasına dikkat çekilmiş, insanlar uyarılmıştır. Ahiret hayatına inanan bir Müslüman nasıl olurda kul hakkına tecavüz eder? Üzerinde kul hakkı bulunan kimse hak sahibiyle helalleşmedikçe tövbesi kabul olunmaz. Yüce Dinimiz insanlara renk, soy-sop, zenginlik ve fakirliklerine göre muamele etmeyi yasaklamıştır. Aziz Müslümanlar Netice olarak Rabbimizin haklarına riayetle emrolunduğumuz gibi, kul haklarına da riayet etmekle emrolunduk. Hem kendimizi hem de yaşadığımız toplumdaki insanları huzursuz edecek fitne ve fesattan, kendimize yapılmasını istediğimiz şeyleri başkalarına yapmaktan sakınmalıyız. Bütün insanların malını, canını, namus ve şerefini kendimizinki kadar kutsal olarak tanımalıyız. İnsanlara hakaret etmekten, maddi ve manevi haklarını zedelemekten, yalan ve iftiralarla insanların şahsiyetleri ile oynamaktan her zaman uzak durmalıyız. Hutbemi bir ayetle bitiriyorum. “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” Yusuf ÇAKICIŞuhut Atlıhisar Ksb. K. Kursu Öğreticisi Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar.... Vaaz; kul hakkı KUL HAKKI Aziz Mü’minler! Yeryüzündeki varlıkların en mükemmeli insandır. Çünkü o; en güzel bir şekilde yaratılmış, akıl nimetiyle donatılmıştır. İnsan için başka insanlarla tanışmak, yardımlaşmak, onlarla bir arada yaşamak, en tabii bir ihtiyaçtır. Yeryüzünde huzur içerisinde bir hayat sürdürmek, Allah’ın sayısız nimetlerinden meşru ölçüler içerisinde yararlanmak, neslinin devamını sağlamak ve ihtiyaçlarını karşılamak, toplu halde yaşamaya bağlıdır. Cemiyet halinde yaşamak, karşılıklı hak ve sorumlulukları da beraberinde getirmektedir. İslâm dininde çok özel bir yeri olan hak kavramı geniş anlamı ile “Bir sözü, bir işi, yerinde zamanında ve gerektiği kadar söylemek veya yapmaktır” diye ifade edilmiştir. Özel anlamıyla ise, “Hak, hukukun koruduğu menfaattir” şeklinde tarif edilmiştir. Demek ki, her hak, bir takım sorumlulukları da beraberinde getirir. Her insanın üzerinde bir çok hak ve sorumluluk bulunmaktadır. İnsan üzerindeki bu haklar, Hukukullah dediğimiz Allah’ın hakları ve hakku’l-ibad denilen yaratılmışların hakları diye iki kısımda özetlenebilir. Allah’ın üzerimizdeki hakları, O’nun varlığına ve birliğine inanmak, hiçbir şeyi ortak koşmadan O’na ibâdet edip emirlerini tutmak ve yasaklarından sakınmaktır. Hakkul ibad, yaratılmışların hakkıdır. Yaratılmışların başında da, insanlar gelmektedir. İnsanlar arasındaki bütün ilişkiler, “fertlerin karşılıklı hakları” içerisinde yer almaktadır. Ana-baba, evlat, eş, komşu, akraba, arkadaş, işçi-işveren hakları bu tür kul haklarındandır. Canlı varlıkların da gözetmemiz gereken hakları vardır. Bu haklar da onları incitmemek, aç ve susuz bırakmamak, yuvalarını yıkmamak ve yavrularını öldürmemektir. Diğer varlıklardan, meşrû bir çerçevede faydalanıp israf etmemektir. Doğal çevreyi, evimiz gibi korumak, doğal dengeyi bozacak işler yapmamaktır. Ayrıca kamu hakları denilen haklar da vardır ki, hem “Hukukullah” hem de hakku’l-ibad, yani kul hakları kapsamında değerlendirilmektedir. Müslüman, herkesin hak ve hukukuna saygılı olur. Kul hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkmaktan sakınır. Kul ve kamu hakkını, hak sahibi bağışlamadıkça Allah’ın bağışlamayacağını bilir. Dünyadaki bir çok kötülük, kavga ve cinayetlerin, insanlar arasındaki huzursuzlukların, kul haklarına saygı göstermemekten meydana geldiğini asla unutmaz. O halde; Müslüman, kul ve kamu haklarına son derece titizlik göstermelidir. Bilerek veya bilmeyerek başkalarının hakkını alan kimse, o hakkı ödemek ve helalleşmek suretiyle kendisini kurtarmaya çalışmalıdır. Haksızlık edip de, hak sahibine hakkını vermeyenler; Ahirette pişmanlık duyacaklar ve çetin bir azaba uğrayacaklardır Değerli Mü’minler! Hiç şüphesiz bu dünya hayatı aldatıcıdır, geçicidir, bir oyundan ibarettir. Nitekim Cenab-ı Allah Hadid suresi 20. ayetinde şöyle buyuruyor “Bilin ki, dünya hayati oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardır. Allah’ın hoşnutluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayati ise sadece aldatıcı bir geçinmedir.” Hadid, 57/20 Bir gün bu fani hayat son bulacak, gerçek hayat dediğimiz Ahiret hayatı başlayacak ve herkes dünyadaki hayatından hesaba çekilecektir. Akıllı ve basiretli insan; Allah’a ve O’nun kullarına karşı vazifelerini yapan, hak ve hukuka saygı gösterip, hesap gününe borçsuz ve günahsız olarak gitmeye çalışandır. Şu gerçek hiçbir zaman unutulmamalıdır Kim iyilik ve kötülük olarak ne yapmışsa; mutlaka karşılığını görecektir. Nitekim Cenâbı Hak, Kur’an-ı Kerim’inde “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı kötülük işlerse, onu görür” Zilzal, 99/7-8. buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz ise; “Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor “Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki”Kimin üzerinde kardeşine karşı ırz veya başka bir şey sebebiyle hak varsa, Bir kimsenin diğer bir kimsenin haysiyetine, yahut malına tecavüzden dolayı üzerinde bir hak bulunursa,dinar ve dirhemin bulunmadığı altın ve gümüşün geçmediği hesap günü gelmeden helalleşsin. Aksi takdirde o gün,- salih bir ameli varsa, o zulmü nisbetinde yaptığı haksızlık ölçüsünde- kendinden alınır. Eğer hasenatı iyiliği yoksa, hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden kimseye yüklenir”.” [Buhârî, Mezalim 10, Rikak 48; Tirmizî, Kıyamet 2, 2421.] buyurmaktadır. Azîz Müslümanlar! İslâm dinine göre, başkasının hak ve hürriyetlerine zarar vermemek kaydıyla, her insanın bu dünyada yaşama, çeşitli nimetlerden yararlanma, mal-mülk edinme, neslini devâm ettirme, seyahat etme, öğrenme, düşünme ve düşündüklerini ifade etme, ticaret yapma, çalışma ve kazandığını koruma, inanma ve inancının gereğini yerine getirme gibi, Allah vergisi olan hak ve hürriyetleri vardır. Irkı, rengi, dili, dini ve cinsiyeti ne olursa olsun, bütün insanlar, kanun önünde eşittirler. Yerde ve gökte bulunan canlı ve cansız varlıklar, insanların faydalanması için yaratılmışlardır. İnsanlar ise, “Ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”Zariyat, 51/56 meâlindeki âyetin beyânıyla yalnız Allah’a kulluk etmekle görevlidirler. Bir insanın hakkını yemek, onun sosyal hayattaki itibârını düşürücü, onurunu kırıcı sözler sarf etmek veya aynı anlama gelen davranışlarda bulunmak haramdır. Çünkü insanlar, yerilecek veya istenildiği zaman kendilerinden faydalanılacak varlıklar değillerdir. Onlar, Yüce Allah’ın üstün yetkilerle donattığı, özel görevler verdiği seçkin varlıklardır. Her insan, Allah’a hesap verecektir. O halde insan, kendi sorumluluk sınırlarını aşmamalıdır. Çünkü Yüce Allah, “Bizim sizi boşuna yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” Mü’minûn,23/115.“İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanıyor?” Kıyame,75/36.diye buyurmuştur. Değerli Müminler! Toplum halinde yaşamaya muhtaç olan insanlar, anlaşma, yardımlaşma ve dayanışmayı esâs almalıdırlar. Çünkü insanlar, çeşitli ihtiyaçlarını, ancak karşılıklı rızaya dayanan alış-veriş, sözleşme ve anlaşmalarla karşılayabilirler. Öyle ise, aramızdaki sözleşmelere sâdık kalmamız, bunlardan doğan haklara saygılı olmamız ve kul hakkını gözetmemiz gerekir. İş verdiğimiz insanların sosyal güvenliklerini sağlayacak önlemleri almamızın, bu konuda gereken işlemleri zamanında yapmamızın, insanî ve İslâmî bir görev ve aynı zamanda bir kul hakkı olduğunu unutmamalıyız. Allah huzuruna kul hakkı ile çıkmanın, çok ağır bir vebâl olduğunu bilmeliyiz. Çünkü böyle bir günahın Allah tarafından bağışlanması, hak sahibinin affetmesi şartına bağlanmıştır. Hak sahibi, ondan hakkını almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe, Allah kul hakkı yiyenin günahını affetmemektedir. Çünkü İlâhî adâlet, bunu gerektirir. Öyleyse değerli mü’minler! Üzerinde kul hakkı bulunan bir insan, muhatabını bulup helâllık dilemek mecburiyetindedir. Bu hâk, gıybet, iftira, yalan isnadı… vs. gibi manevî boyutlu haklar ise, ancak hak sahibiyle açık-seçik konuşularak helâl ettirilebilir. Eğer hakkın borç-alacak gibi maddî boyutu varsa, bunları hemen ödeme cihetine gidilmelidir. Kişi, hem kul hakkından dem vuruyor, hem de imkânı olduğu halde borcunu ödemiyorsa, böylelerinin yalancı olduğu muhakkaktır. Kul hakkı, insanın can, mal ve namus gibi dokunulmazlıklarına yönelik tecavüz ve haksızlıkların ortaya çıkardığı haktır. İnsana yönelik tecavüz ve haksızlıklar haram ya da mekruh eylemler içinde yer alır. Bu nedenle günah, dolayısıyla ceza konusudur. Kul hakkından doğan günahların ve cezaların Allah ya da devlet tarafından bağışlanması söz konusu değildir. Kul hakkı, ancak hak sahibi kulun bağışlaması ile ortadan kalkabilir. Aziz Mü’minler! Müslüman Allah’a teslim olmuş kişidir. Allah’ın bir adı da el-Hakk’tır. Hak, ayrıca gerçekliği, doğruluğu ve adaleti, başka bir deyişle her şeyi yerli yerine koymayı, her şeyi yerli yerinde yapmayı da belirtir. Bunun karşısında temelsizlik ve zulüm vardır. Hakk’a teslim olan kişi O’nun gösterdiği biçimde doğruluk ve adalete yönelir, batılın ve zulmün karşısında yeralır. Bu nedenle müslüman Hz. Peygamber buyurduğu gibi “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir. Mü’min de, halkın, can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir.” Buhari, İman, 4,5;Tirmizî, İman 12, 2629; Nesâî, İman 8, 8, 104, 105. Biz biliyoruz ki; Allah Rasûlü helâl ve harama ilişkin uyarısında çok temel bir çerçeve çiziyor“Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında haram veya helal olduğu şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her hükümdarın bir koruluğu vardır, Allah’ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir.” [Buharî, İman 39, Büyû 2; Müslim, Müsakat 107, 1599; Ebu Davud, Büyû 3, 3329, 3330; Tirmizî, Büyû 1, 1205; Nesâî, Büyû 2, 7, 241.] Hadisin ana uyarısı, sürüyü çit kenarında otlatmama, yani nefsi, haram sınırında veya şüpheli şeyler arasında dolaştırmama noktasında toplanıyor. Biz biliyoruz ki, Allah Rasûlü, bizim için bir “müflis” portresi çiziyor. Buna göre Hz. Peygamber başka bir hadisinde Allah’ın huzuruna kul hakkı ile gelen kimseyi müflis olarak tanımlayarak şöyle buyurur “Müflis şu adama derler ki, dünyada yaptığı bütün ibadet ve taatın sevabı ile Kıyamet gününde Allah’ın huzuruna gelir. Bu adam dünyada birçok hayırlar. ibadetler yapmış olmakla birlikte başkalarına zulmetmiş, kimini dövmüş, kiminin gönlünü kırmış, şuna buna eliyle ve diliyle eziyet etmiş… İşte bu hak sahiplerinin hepsi o adamın çevresine toplanacaklar, haklarını isteyecekler “Bana dünyada iken şöyle yaptı, hakkımı al ya Rab!” diye davacı olacaklar. Allah bunun hayır ve iyiliklerinden hasıl olan sevapları bunlara taksim edecek, fakat borcu yine kapanmayacak. Nihayet onların günahlarını bunun üzerine yükleyecek, Cehennem’e gönderecek. İşte asıl müflis böyle bir adamdır “Müslim, Birr, 60; Tirmizi, Kıyame, 2. İşte hadiste de görüldüğü üzere, müflis, mahşer ortamında, dünyada yaptığı iyilikleri dağ gibi yığılan, ancak farkında olmadan yaptığı gıybetleri vs. sebebiyle hakkı geçen insanların gelip haklarını aldığı ve sonunda ortada hiçbir şeyi kalmayan, üstelik sevabı yetmediği için başkalarının günahını yüklenen kişi” demek… Hadisin ana uyarısı, farkında olmadan yapılan şeylerin, geri dönüşü ve telâfisi mümkün olmayan hesap gününde insanı iflâs ortamına sürükleyeceği noktasında toplanıyor. Bir insandan gıyabında beğenmeyeceği biçimde bahsetmek anlamına gelen “gıybet”, “ölmüş kardeşin etini yemek” olarak nitelenmiş Kur’an’da… “Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” Hucurat, 49/12 Bir insanın elindeki nimet’i kıskanmak “hased” olarak nitelenmiş ve “Allah’ın takdirine razı olmamak” gibi Mü’mine yakışmayacak bir davranış olarak görülmüş. Mü’minler arasındaki hukukun dışında mütalaa edilmiş, kin, hased, gıybet, yalan, sui-zan, lakap takma, ayıp araştırma… Biz, Kur’an âyetleriyle yapılan uyarı ile, insanın kaşı-gözü ile yaptığı alaylar sebebiyle bile kınandığını, Kur’an’ın “hümeze-lümeze” ifadesiyle Hümeze,104/1 tanımlanan o tür insanlar hakkında “yazıklar olsun” ifadesinin zikredildiğini biliyoruz. Biz biliyoruz ki, yaptığımız her şey bizim için tahsis edilen bir hayat kitabına yazılıyor. Biz biliyoruz ki, inanıyoruz ki, ahiret var ve yaptığımız her şeyin bir hesabı var. Biz biliyoruz ki, o ebedi alemdeki hesaplaşma günü olan mahşer gününde, ilahi adalet divanının huzurunda, insanın uzuvları yaptıkları işler hakkında, bu dünyada hayatını nasıl geçirdiği, nasıl rızkını temin ettiği, kimleri dolandırdığı, kimin hak ve hukukuna tecavüz ettiği gibi konularda şahitlik yapacak… Eller, ayaklar, gözler, kulaklar,… Söylediğimiz, yazdığımız, dinlediğimiz, gittiğimiz yerleri söyleyecek uzuvlarımız. Öyle buyuruyor Hz. Kur’an “İste o gün ağızlarını mühürleriz, Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıklarına şahitlik eder.” Yasin, 36/65 Biz biliyoruz ki, Habibullah, yani Allah’ın sevgilisi, “Âlemlere rahmet olarak gönderilen” Muhammed Mustafa Amr ibn Ümmi Mektum’a yönelik bir anlık davranışı, “Âma yanına gelince yüzünü ekşitip, çevirdi” ifadesiyle Abese, 80/1-2 Kur’an’a geçti. Bir anlık bir Peygamber davranışı evrensel bir ilâhî mesajda yer aldı. Buna bakıp, “Ya bizim kaba saba, teammüden, bilerek gönül kırmalarımız? Tahribatlarımız?” diye sormak gerekmez mi? Biz biliyoruz ki Allah Rasûlü insanları uyarıyor “Ben ancak bir beşerim. Hakikat bana aralarında davalaşan öyle hasımlar gelir ki onların kimi kiminden daha beliğ ve çenesi daha kuvvetli olur. Delillerini güzel, açık ve süslü anlatabilir ve ben de onu doğru söyleyen bir adam sanıp lehine hükmederim. Binaenaleyh ben bir Müslümanın hakkını haksız olan herhangi bir kimsenin lehinde hükmedersem biliniz ki o hak bir ateş parçasıdır. Artık onu dileyen sırtına yüklensin. Yahud onu farkederek rücu etsin.” [Buharî, Şehadat 27, Mezalim 16, Hiyel 9, Ahkam 20, 29, 31; Müslim, Akdiye 5, 1713; Muvatta, Akdiye 1, 2, 719; Ebu Davud, Akdiye 7, 3583, 3584; Tirmizî, Ahkam 11, 1339; Nesâî, Kudat 13, 8, 233.] Anlıyoruz ki, ihtilâflı bir konuda, söz ustalığı ya da başka bir yolla karşımızdakini bir biçimde altetmek bir kazanç sayılmıyor. Aksine, bizim kazanç gibi gördüğümüz şey, ahiret boyutunda bir ateş parçasından ibaret oluyor. Biz biliyoruz ki, iyi Müslüman kulluğu-ibadeti, “Allah’ı görüyormuş gibi yani ihsan kıvamında yapan, Allah’ı görmese bile O’nun tarafından görüldüğü bilinci içinde yaşayan insandır.” Bu, külli bir hayat disiplini getiriyor Müslüman’a… Aklını, duygularını, iradesini aynı odakta buluşturan bir hassasiyet… Allah görüyorken O’nun hukukunu, hududunu çiğnemek… Allah’ın gördüğünü bile bile, O’nun koru alanında nefs otlatmak… Bu, gerçek bir haddini bilmezlik olmalı. “Haram ve şüpheli şeylerden kaçınmak”, bu konuda hassasiyet göstermek İslâm ıstılahında “vera” olarak niteleniyor. “Vera ehli” olmak, bir mü’min için elde edilmesi iştiyakla arzu edilen bir ufuk. İslâm geleneğinde “vera” konusunda, yıldızlaşmış örnekler var. Hazreti Peygamber, “İşte sırtım, diyor, hakkı olan gelsin vursun.” Bu, günahsızlığı Allah Teâlâ’nın kefaletinde olan bir insan… Bize, Ahiret’e kul hakkı ile gitmeme duyarlılığını örnekliyor. Hazreti Ebubekir, hizmetçisinin getirdiği kaynağı belli olmayan bir sütü bilmeden içtikten sonra farkına varınca, istifra ediyor. Hazreti Ömer’in özel işini görürken, devlete ait mumu söndürüp, kendisine ait mumu yaktığını biliyoruz. Bir devlet başkanı ki, hayat defterine en küçük bir kara çizgi girmesine razı olmuyor. Ömer bin Abdülaziz, yanına ganimet malından misk getirildiğinde burnunu tıkıyor ve “Bunun faydası kokusudur, bu ise Müslümanların hakkıdır” diyor. Allah dostları, kaynağını bilmedikleri bir şeyi yememeye itina etmişler. Nehirden gelen bir elmayı dişlemenin tevbesini yapmışlar. Komşunun bahçesinden otlayan koyunlarının sütünü, ot koyunun bünyesinde değişim geçireceği süre içinde komşuya götürmüşler. Kur’an mü’mine “kalbimizde diğer mü’minler için bir kin bırakma” Haşr, 59/10 diye dua etmeyi öğütlüyor. Kalb safhasında bile bir kul hakkı ihlâlini yakıştırmıyor mü’mine Kur’an. Bu yüzden “Gönül yıkma”yı “Kabe’yi yıkmak” gibi anlıyor Allah dostları… Kur’an’a, Rasûlullah’ın hayatına ve ikazlarına ve bunlardan yola çıkarak Allah dostlarının kendi hayatları için oluşturdukları hukuka bakınca mü’minler arasındaki ilişki, bir gergef nezaketinde dokunan nakışı andırıyor. Her hak ihlâli ahirete taşınan ve orada hesabı verilecek bir yük gibi görünüyor. Hatta yüreğe yüklenen bir yük gibi… Bir ateşi avuçlamak gibi. Allah’ın huzurunda utanmak gibi. Helâl kazanç arı duru bir ilâhî armağan ise insana, her katre haram, o duru su içine akan kirli damar gibi görülüyor. Bütün bunları görmek ve bunun gerektirdiği davranışı kuşanmak, bir terbiyeyi gerektiriyor. Çünkü insan mal tutkusu karşısında son derece zayıf bir mahlûk. “Bir vadi dolusu altını olsa, ikincisini ister insan. İnsanın gözünü ancak toprak doyurur” diyor Allah Rasûlü. Haram karşısındaki duyarlılığını aşındıracak bin türlü yol salık verir insana, insan soyunun düşmanları… Süsler günahı… Önünü açar, elinden tutar, yol gösterir, içine sinecek bir formül sunar. Bir terbiye, hem sıkı bir terbiye gerekir. Kul hakkı duyarlılığı, gerçekte bir âhiret duyarlılığıdır. Bir vadi dolusu haram malı yutmak, bir yerde cehennemi yutmaya talip olmaktır. Bu çılgınlıktır, ama insanoğlu da aldanmaya açıktır. İnsanlar birbirinin ayaklarına basıyor da, af dilemiyor. Yetim malını fütursuzca yiyor da, içinde bir ürküntü oluşmuyor. Kim bilir belki de insanlar, dünyayı bitirip, en sonunda haram diye birbirini yemeye başladığı zaman bir tıkanma noktasına gelinecek ve Allah korkusu, ahiret kaygısı gelip yerleşecek insanoğlunun gündemine… Muhterem Mü’minler! Şu halde diyebiliriz ki; Müslüman, kul haklarına son derece titizlik göstermelidir. Bilerek veya bilmeyerek başkalarının hakkını alan kimse, o hakkı ödemek ve helalleşmek suretiyle kendisini kurtarmaya çalışmalıdır. Haksızlık edip de, hak sahibine hakkını vermeyenler; Ahirette pişmanlık duyacaklar ve çetin bir azaba uğrayacaklardır. Herkesin hak ve hukukuna saygılı olalım. Kul hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkmaktan sakınalım. Kul hakkını, hak sahibi bağışlamadıkça Allah’ın bağışlamayacağını bilelim. Dünyadaki bir çok kötülük, kavga ve cinayetlerin, insanlar arasındaki huzursuzlukların, kul haklarına saygı göstermemekten meydana geldiğini unutmayalım. Alıntı Vaaz; kul hakkı Oluşturulma Tarihi Mayıs 11, 2020 0112Kul hakkı kavramı İslam'da titizlikle yaklaşılan bir kavramdır. Kul hakkı ile ilgili Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerde bilgiler yer almaktadır. Kul hakkı ile ilgili araştırmalar son aylarda en fazla arananlar arasına girmiştir. Peki, kul hakkı nedir? Kul hakkı ile ilgili ayetler ve hadisler nelerdir? İşte kul hakkı ile ilgili tüm hakkı ile ilgili çeşitli araştırmalar yapılmaktadır. Kul hakkı her Müslüman'ın dikkat etmesi gereken önemli bir kavramdır. Kul Hakkı Nedir? Bir kulun başka bir kul üzerinde olduğu haktır. Kul hakkının vebali yüce Allah katında oldukça fazladır. Cenab-ı Hak kul hakkı için "Benim yanıma her şey ile gelin affederim. Fakat kul hakkı ile gelmeyin, onu ben değil, kulum affeder. " demiştir. Allah'ın bu günahı bağışlayabilmesi için hakkı yenen kula danışacağı bilinmektedir. Eğer hakkı yenen hak sahibi kişiyi bağışlamazsa Allah bu günahı affetmeyecektir. Cenab-ı Hak her insana bir takım haklar tanımıştır. İnsanların birbirleri üzerinde hakları bulunmaktadır. Bir kimse bir kimsenin hakkını yer, malını çalar, hırsızlık yapar ise büyük vebali olan kul hakkını işlemiş olur. Kul hakkı pek çok sebebe bağlı olarak işlenebilir. Dolayısıyla bir kişinin istenmediği bir şey yapması, onu alay etmek, küçük düşürmek, başkasının yanında aşağılamak, rencide etmekte bir kul hakkıdır. Bunun helalliği ise hakkı yenen ve hak yiyen kişi arasında olacaktır. Başka biri bu günahı bağışlayamaz. Helallik alma şartı aranmaktadır. Kul Hakkı İle İlgili Ayetler ve Hadisler Duha Suresi 9. Ayet; " Öyleyse yetimin hakkını sakın yeme. " Fecr Suresi 17. Ayet; " Hayır, hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz. " Nisa Suresi 10. Ayet; " Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş dolduruyorlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir. " Peygamber efendimiz Hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur; " Kim ki yetimin hakkını yer ise ahirette o kişi iflas eder. " Bir diğer hadis- şerifte de kul hakkı yemenin vebali için şu şekilde bahsedilmiştir; " Kim birinin hakkını yediyse ahirette zor duruma düşmemek için o kişinin gönlünü alın, helalleşin. Borcu olan bir kişi cennete giremez. "

kul hakkı ile ilgili vaaz